Dosya
30
PERSPEKTİF
• SAYI 233 • TEMMUZ / AĞUSTOS 2014
aldığı eserlerinde din ve felsefenin birbiriyle iliş-
kisini irdeleyen İbn Meymun, Yahudi kanunları-
nın 14 ciltlik bir külliyatı olan “Mişna Tora” eseri
hariç sayısı yirmiyi geçen eserlerinin hepsini o
dönemin bilim ve kültür dili olarak kabul edilen
Arapça’da kaleme almış ve yine birçok Arapça fel-
sefi metni İbranice’ye tercüme etmiştir. Düşün-
celerinden etkilendiği Gazali’nin ahlak felsefe-
sinden hareketle ahlak eğitimi konusuna eğilmiş,
aynı zamanda bir tabip olduğundan tıp ve ahlak
arasında bir karşılaştırmaya giderek ahlakı da in-
sanın zarar görmesini engellemeye yönelik bir tür
koruyucu hekimlik olarak tanımlamıştır.
İbn Meymun, entelektüel başarılarını, Müslü-
man İspanya’da kök salan Neo-Platonik felsefeye
borçludur. Müslüman ve Yunan filozoflarına olan
takdirini, o dönemler Fransa’da bulunan dostu
Rabbi Samuel İbn Tarron’a yazdığı mektubun-
da dile getirir: “Aristo’nun eserlerini tefsirleriyle
birlikte çalışmaya özen göster. Mantık alanında
ise Farabî’yi çalışman kafi gelecektir. Yazdıkları
eşsizdir.”
İbn Meymun’un talebeleriyle yapmış olduğu
kişisel yazışmalarından da anlaşıldığı gibi en çok
etkilendiği Müslüman düşünürlerden bir diğeri de
İbn Rüşt olmuştur. Bununla birlikte o, Farabi ve
İbn Rüşt gibi dâhi şahsiyetlerin din ile ilgili fikir-
lerinin herkes tarafından idrak edilemeyeceğini
düşünmüş ve inananların kalplerinin filozofların
fikirleriyle bulandırılmaması ve imanlarının teh-
likeye düşürülmemesi gerektiğini dile getirerek,
entellektüellerin dinle uzlaşı sağlamak zorunda
olduğu düşüncesini savunmuştur.
Yine o, İslam Sufizmi’nden öğrendiği, Tan-
rı’nın saf gerçeklikle anlaşılamayacak olması fik-
rinden hareketle, Yahudileri de Tanrı’yı kavrama
konusunda benzer bir yola sevk etmiştir. Bu akım-
la Yahudilerin kendi geleneklerinden vazgeçme-
lerini değil, onları yeniden okumayı ve Yahudi-
liğin ezoterik kodlarını yeniden çözmeyi telkin
etmiştir.
İslam düşünce ve pratiklerinin günlük ve kül-
türel yaşama hâkimolduğu bir toplumda büyüyüp
yetişen pek çok Yahudi âlimi gibi İbn Meymun da
hem Yahudi hem de İslam teolojisine ve fikriya-
tına hâkim, dolayısıyla bu iki düşünce ve inanç
sistemine ait bir filozof olarak kabul edilmektedir.
Bu yüzdendir ki son nefesini verdiği Mısır’da ve-
fat ettiği vakit kendisini tanıyan Yahudiler kadar
Müslümanlar da üzülüp ardından mersiyeler yaz-
mışlardır.
Orta Çağ’daki Müslüman bir devletin hâki-
miyeti altında bu kadar rahatça felsefî metinler
kaleme almasından olsa gerek, İbn Meymun’un
özellikle Avrupa tarafından Müslüman olduğu
düşünülmüştür. Hatta birçok kaynakta onun “bir
İslam filozofu” olduğu dile getirilse de esasen o,
İslam felsefesinden faydalanma ve ona fikrî bağ-
lamda katkı sağlama olanağının bulunduğu bir
toplumda yetişmiş Yahudi bir filozoftur.
Birçok farklı siyasi ve yerel sorun, dünyanın
herhangi bir yerinde yaşayan Müslüman ve Yahu-
dilerin ilişkisini etkileyebiliyorken İbn Meymun
ve onun Endülüs İslam Medeniyeti içerisinde
edinebildiği fikrî hürriyet, bugünkü Müslüman ve
Yahudi ilişkilerinde de yolumuzu aydınlatabilir.
©
Shutterstock.com/Neftali