Mart 2014 - page 31

31
MART 2014 • SAYI 229 •
PERSPEKTİF
Avrupa’nın global yayılma faaliyetleri netice-
sinde modern sömürgeciliğin ortaya çıkmasıyla
birlikte ırkçı ve ulusçu ideolojiler sıradan bir hâl
almıştır. Irkçılık gibi ırk kavramı da, kendi meka-
nizmasının teşekkülü için diğerlerini dışlamayı
gereksinir; en kötü ihtimalle düşman ve kurban
gibi kavramlar ortaya çıkar.
Fakat “ırk” kavramının diğerlerine karşı top-
tancı bir bakışla bakmaya olan gereksinimi ken-
disini sadece ırkçı özne ve kurumlarda göster-
mez. Bunun yanında biyolojik ve kültürel “ırk
teşekkülü” vasıtasıyla göçmen gruplara etnikleş-
tirici damgalar da vurulur. Örneğin batı Almanya
göç toplumu içinde ırkçılık, özellikle Türk köken-
li göçmenlere karşı düşmanca tavırda kendisini
gösterir. Bu göçmen grup, biyolojik ve kültürel
tek tipleştirme faaliyetleri vasıtasıyla “Avrupa
dışı etnik grup” olarak resmedilmiş ve toplumca
dışlanmıştır. Almanya’nın yeniden birleşmesiyle
birlikte, bu dışlama, Müslüman karşıtı ve İsla-
mofobi şeklinde tezahür eden düşman imgesini
beslemiştir. Böylece göçmenler “kültürel yabancı
halk” olmalarından ziyade bir de İslam’a aidiyet-
leri sebebiyle, kati suretle dışlanmışlardır.
Göçmen toplumlar içerisinde karşıt ulusal
kimliklerin var olduğu iddiası, özellikle sosyo-
politik güç dengesi bağlamında kendisini göster-
mektedir. Mağdurlar, etnik ya da ulus kökenleri
sebebiyle ne denli etnikleştirilir ve dışlanırlarsa,
kendini ve yabancıyı etnikleştirme durumu da o
derece güç kazanır. Örneğin baskın Alman top-
lumunda, kültürel ve kişisel değer kaybını telafi
etmek ve kendini, düşman olarak kabul edilen
sosyal çevreye karşı güçlendirmek için Alman
kültürel kimliği, sorgulanamaz etnik-ulusal aidi-
yet olarak idealize edilmiştir.
Bunun yanında kendini ve yabancıyı etnik-
leştirme arasındaki bağ da kuvvetlenmektedir.
Almanya’daki çok kültürlülük (
Alm. Multikultu-
ralismus
) tartışmasında da kültür, etnik-ulusal
bir cemiyetin üyelerinin birbirleriyle paylaştıkla-
rı birleştirici bir kavram olarak algılanmaktadır.
Bu bağlamda kimlik, tekdüze ve değişmez olarak
düşünülür. Bunun arkasında, belirleyici, ikili bir
kültürel kimlik tasavvuru bulunmaktadır ki bu,
“biz”i “diğeri”nden, “kendi”ni “yabancı”dan ayı-
rır ve böylece kişiyi imtiyazlı bir pozisyona yer-
leştirmiş olur.
1...,21,22,23,24,25,26,27,28,29,30 32,33,34,35,36,37,38,39,40,41,...60
Powered by FlippingBook