PERSPEKTİF
• SAYI 229 •
MART 2014
40
Dosya/Söyleşi
olmadık. “Peki doğrusu nedir?” diye baktığımız
zaman doğrusu ya Asr-ı saâdet gibi hayali bir
doğru olarak çıktı ya da gerçekçi doğrular mo-
dernlik gibi bize ait olmayan doğrulardı. Bize
ait olmayan doğrular hoşumuza gitti, ama onun
arkasında farklı bir kültür var, o kültüre de bu-
laşmak istemiyoruz; çünkü kendimizi korumak
istiyoruz. Bu sıkıntı bir tür reddiye, bir tür dire-
niş de yaratıyor ve bizdeki problemin esas ne-
denlerinden birisi bence bu.
Bunun bir de şöyle bir tezahürü var: Ge-
rektiği kadar modern olmaktan ya da bugünün
evrensel ahlakına kendimizi bırakmaktan ka-
çındığımız ölçüde eskiye, var olanlara yapışı-
yoruz; bu cemaatçi bir yapı. Orada kendimizi
daha rahat hissediyoruz. O zaman da “Ermeni
dölü” dediğimiz zaman bu bizi çok rahatsız et-
miyor. Çünkü Ermeni bir iltifat değil, belirli bir
camianın içinden bakıldığı zaman “Ermeni” ke-
limesi doğallaşmış bir hakaret kelimesi. Böylece
kişi kendini daha alt seviyedeki ahlaki kültürel
bir dünyada rahat hissediyor. Tersinden baka-
lım. Mesela Ermeni cemaati içerisinde Türkler
için kullanılan “dacik” diye bir kelime vardır.
Bu “dacik” kelimesinin aslında nötr bir kelime
olması lazım. Fakat iki Ermeni konuşurken, “Ya
bırak onu, o dacik.” dendiği zaman, “Onla iş
yapılmaz. Çok da güvenilir bir adam değildir.”
imasını karşı taraf alır. Aslında adama sadece
Türk demektedir, ama zaman içinde bu tür kav-
ramların içine o kadar başka şeyler yedirilmiş
ki, bunlar kendiliğinden olumsuz nitelemelere
dönüşmüştür.
Etnosentrik düşüncenin doğurduğu küçümse-
me, sanki sadece “bize” yöneltilince kötü oluyor.
İnsanlara, “diğerini değersiz olarak niteleme”nin
sadecebizeyapıldığındadeğil, bizimtarafımızdan
yapıldığında da kötü olduğu nasıl anlatılabilir?
Örnekler gördükçe insanlarda kendiliğinden
geçişler oluyor, birdenbire farklı bakmaya doğru
yönelebiliyorlar. Sonuçta her insanda bir vicdan
ve ahlaki zemin var; herkes kendini ahlaklı dav-
ranıyor olarak görmek ister kendine baktığı za-
man. Kişi diğer etnik grupları küçümserken, bir
gün kendisinin de küçümsenebileceği örneğini
gördüğü zaman belki şaşırıyor, belki kendisiyle
hesaplaşmakta zorlanıyor; ama kendisiyle uğ-
raşmaya devam eden karakterler yavaş yavaş bu
bakıştan ayrılıyorlar.
Şöyle bir mükafatı da var bunun: Bunu be-
cerebilen, etnosentrik düşünceden kurtulabilen
kişi kendisinden çok daha memnun oluyor. Hat-
ta, “Eskiden şöyle bakan bir insandım, artık öyle
değilim.” diye bunu anlatma ihtiyacı da hisse-
diyor.
Fakat şunu belirtmeliyim: Bir insanın diğer
etnik gruplara karşı düşmanca bakışını durup
dururken aşma şansı çok az. Bir dürtüyle oluyor
bu. Belki ancak kendisi maruz kaldığında mesajı
fark edebiliyor.
1915 olaylarından sonra Türkiye’de kalan Er-
menilerarasındadinîvemillîkimliklerinitamamen
yitiren insanların olduğunu biliyoruz. Bu insanları
kimliklerinden vazgeçmeye zorlayan şey neydi?