PERSPEKTİF
• SAYI 229 •
MART 2014
28
Dosya/Söyleşi
sosyal medya ve ağların, zenofobi, ırkçılık ve İs-
lamofobinin yayılmasında son derece geniş bir
rol üstlendiğini görmekteyiz.
Hem geleneksel yayınlara, (matbu yayınlar
ya da radyo/televizyon) hem de sosyal medyaya
dair düzenleme eksikliklerine dair bir mutaba-
kat var. Söz gelimi Kıbrıs’ta, medyada pek çok
sıkı kural ve düzenleme olmasına rağmen ırkçı
ve zenofobik söylemler devam ediyor. İrlanda
Basın Şikayetleri Komisyonu ve Basın Denetim
Kurumu, 2011’deki şikayetlerin yüzde 23,5’inin
ön yargı merkezli olduğunu bulgulamıştır; bu
oranda 2010’a kıyasla yüzde 9,6’lık bir artış gö-
rülmektedir.
Bununla birlikte sivil toplum, medya ajans-
ları ve hükûmet ta-
rafından, medyanın
daha iyi bir habercilik
yapması ve etnik azın-
lıkların medyada daha
iyi yer alabilmeleri-
ni teşvik etmek için
çeşitli
uygulamalar
geliştirilmiştir. Avus-
turya Yayın Ortaklığı,
Türkçe ve Almanca
dillerinde ortak ya-
yın yapan yerel haber
programları düzenle-
mektedir. BVM Medya
da, Avusturya Göçmen
Medya Ajansı’nı kur-
muştur. Almanya’da,
farklı kültürlerden gelen gazetecilerin deneyim-
lerinin paylaşılması için Berlin-Brandenburg’da
Kültürlerarası Gazeteciler Derneği Ağı kurul-
muştur. İngiltere’de yer alan “Yaratıcı Çeşitlilik
Ağı”, medyadaki çeşitliliği teşvik eden önemli
bir forumdur. Yunan medyası da bir yönetme-
lik benimsemiştir ve buna göre, Ulusal Radyo
ve Televizyon Konseyi ırkçı içerikli yayınlara
karşı önleyici yaptırımlarda bulunabilecektir.
Slovenya’nın sekiz büyük internet medyası, nef-
ret içerikli söylemleri düzenleyen bir yönetme-
lik teklifini kabul etmiştir.
Etnosentrist düşüncenin aşılması konusunda
Avrupa’daki etnik azınlıklar mevcut çalışmalara
nasıl dahil edilebilir?
Yaklaşan Avrupa seçimlerinde azınlıkların
yer almaları son derece önemli bir husus. Etnik
ve dinî azınlıklara dâhil olan AB vatandaşları
yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde,
partilerin ırkçı ve yabancı karşıtı söylemlerine
karşı, dönüştürücü ya da en azından sınırla-
yıcı bir rol üstlenebilirler. Bu seçimler, Avrupa
Birliği’nin insan hakları ve eşitlik sözünü tut-
masını garantiye almak ve oy kullanmak adına
önemli bir fırsattır. Sadece adaylarla yakın ilişki
kurarak ve oy kullanarak kendi endişelerimizi
duyurabilir, ilgilerimizi temsil edebilir ve hakla-
rımızı koruma altına alabiliriz.
Avrupa’daki etnik ve dinî azınlıklar, onları öte-
kileştiren
etnosentrik
paradigmadan nasıl kur-
tulabilirler? Etnosentrist
bakış sonucu ayrımcılığa
maruz kalan insanlar ne-
ler yapabilirler?
Mağduriyet kurban-
larının yapabilecekleri
ilk iş, maruz kaldıkla-
rı olayı rapor etmektir.
Bu da ancak ülkelerde-
ki eşitliği sağlayıcı ku-
rumlar, polis ve STK’lar
aracılığıyla
gerçekle-
şebilir. Eşitlik için mü-
cadele eden organlar,
mağdurlara
bağımsız
danışmanlık yapan ve onları bilgilendiren resmî
organlardır. Ancak bazı durumlarda bu organlar
kısıtlı resmî statüleri ya da kaynak azlığı sebe-
biyle yardımcı olamayabiliyorlar. Bu yüzden
STK’lar bilgi sağlamada, yasal tavsiyelerde bu-
lunmada, danışma ve aracılıkta kilit role sahip-
ler.
Sorunuzun ilk kısmına ilişkin olarak şunu
söyleyebilirim: Biz kimseyi tam manasıyla
“tedavi” edebileceğimizi düşünmüyoruz ve
etnosentrik paradigmayı antropolojik bir faktör
olarak değerlendiriyoruz. Bu yüzden farklı tema-
yüllerle hareket etmek zorundayız: Etnosentrik
paradigmanın tahliline odaklanmış, çeşitlilik
arz eden ve erken yaşta başlayan bir eğitim ve
toplum içerisinde herkesin her şeyi söyleyebile-
Müslümanların “mükem-
mel bir öteki” olarak inşa
edildiğini söyleyebiliriz:
Öteki din, (fark edilen)
öteki değerler, (fark edi-
len) öteki etikler, öteki
renk, öteki diller, öteki
kültürler, tarihler ve “ev-
renselci” bir paradigma.