PERSPEKTİF
• SAYI 229 •
MART 2014
32
Dosya
Cemiyette Farklılıklarla Yaşamak
Etnik topluluk, sosyal ilişkilerin ve ihtiyaç-
ların karşılandığı, etnik ekonominin mekânı ve
gurbet içindeki vatan olarak düşünülür. Etnik
kimliğin böyle bir algıya dayalı modelinde etnik
aidiyet, göç sürecinde kökenin bulunduğu toplu-
mun bir uzantısı olarak da anlaşılmaktadır.
Türkler hakkında genelleştirilmiş yaygın ka-
naatlere rağmen, yakın perspektiften bakıldığın-
da, bu etnik topluluğun sosyal, politik ve kültürel
açılardan ziyadesiyle çeşitli ve çelişkili bir yapı
arz ettiği görülecektir. Göçmenlerin hayatında
merkezî bir noktayı temsil eden göç, önemli fark-
lılıklarla donanmış, ortak bir tecrübedir. Göç ol-
gusu, farklı sosyokültürel bağlamlar içerisindeki
farklı tarihsel yerleşimler sayesinde göçmenler
için başka anlamlar kazanır. Örneğin “Alman-
ya’daki Türk göçü” üst kavramı altında, bir kısmı
iç içe geçmiş, bir kısmı birbirinden net şekilde
ayrılmış, altıdan fazla göç süreci tespit edilmek-
tedir. Söz konusu çeşitlilik, belli politik ve etnik
kökenlere sahip farklı gruplardan gelen insan
topluluklarını, cinsiyetleri, yaşları ve eğitim sevi-
yelerini ihtiva eder. Göçmenler bu farklılıkları se-
bebiyle göç ülkesi olan Almanya’da, kendi hukukî
ya da sosyal pozisyonlarına yerleştirilirler. Örne-
ğin siyaset bilimci Nermin Abdan-Unat, 1961’e
kadarki geçici işçi göçünü, devlet tarafından
desteklenip 1973’te durdurulan kitle göçünden
ayırmaktadır. Bu durumu, 1980’lerin başına ka-
dar turist vizeleriyle izinsiz ikametler ile Türk ve
Kürt mülteciler tarafından aile birleşimi yoluyla
sürekli devam eden göçler takip etmiştir.
Etnik topluluk içerisindeki sosyal farklılıkla-
rın ve göçmenlerin yanlarında getirdikleri farklı
hikâyelerin bugün bile ne denli güçlü bir ger-
çeklik olduğunu, batı Berlin’de yaşayan nüfusun
Alman-Türk olarak mekânsal dağılımı açıkça
göstermektedir. Bu nüfus, bölgesel köken ve sos-
yal sınıfa göre ciddi şekilde birbirinden
ayrılmış
olarak ikamet etmektedir. Taşra kökenli ve eği-
tim altyapıları itibariyle kenara itilmiş aileler,
geleneksel olarak proleter olan şehrin iç mahal-
lelerinde konuşlanırken; Batı eğitimi ve kültürü
görmüş orta sınıf, zamanla güneybatı Berlin’deki
soylu mahallelere yerleşmiştir.
Yapısal mağduriyet devam ederken, Alman-
*Kültür ve Siyaset Bilimci olan Nghi Ha’nın, “Asyalı Al-
man: Vietnam Diasporası ve Ötesi (Asiatische Deutsche.
Vietnamesische Diaspora and Beyond) isimli bir kitabı
bulunmaktadır.
Polonya
İtalya
Portekiz
Hırvatistan
Fransa
Birleşik Krallık
Hollanda
41,6%
20,1%
29,4%
37,9%
28,6%
61,3%
49,4%
38,5%
Polonya
İtalya
Portekiz
Hırvatistan
Almanya
Fransa
Birleşik Krallık
Hollanda
“Bazı kültürler diğerlerinden daha üstündür.”
34,6%
38,5%
32,4%
18,7%
45,1%
41,6%
41,8%
Türk topluluğu içerisindeki sosyal farklılaşma,
tıpkı politik ve dinî sahalardaki ayrışma gibi
sürekli artmaktadır. B ğımsız küçük işletmeler
sayesinde bir orta sınıfın oluşması, usta işçile-
rin, memurların ve üniversiteye gidenlerin sayı-
arındak artış, eğitimli ve küçük bir burjuvazide
sosyal bir hareketliliğin başladığının göstergesi
olmuştur. Bu ayrışmalar özellikle nesiller ara-
sında belirginleşmektedir. “Geleneksel Türklük”
ile “modern Batı değerleri” arasındaki bölgesel
ve sosyal kökene dayalı diğer farklılıklar, yerleşi-
min zamanla ilerlemesiyle değerlerini yitirirler.
Yeni farklılaşma süreci boyunca varlıkları gide-
rek belirsizleşir ve neticede ortadan kalkarlar.
Almanya’da doğan çocuklar için, tarihsel olarak
aktarılan Türk sembolleri/âdetleri bu yeni nes-
lin Almanya’daki gündelik hayatında herhangi
bir rol oynamaz. Bunun yerine yeni keşfedilen
âdetler ve yeni kültürel tarzlar daha fazla anlam
kazanır.
Melez Kimlik er
“Topluluklar”, sınırsız homojenliğin yeri de-
ğildir ve olamazlar. Filistin asıllı Amerikan va-
tandaşı olan edebiyat bilimci Edward Said, ken-
di kültürünü “öteki” kültür olarak düşünmüştü:
“Kültürler, birleştirici ya da yekpare otonom şey-
ler olmaktan öte aslında ‘yabancı’ unsurları, de-
ğişiklikleri ve farklılıkları hariçte tutmak yerine
bilinçli bir şekilde bünyelerine katar.”
Türkler gibi diğer ulus kültürler de zorla ho-
mojenleştirilmiş ve modernliğin erklerine maruz
kalmış olmalarına rağmen asla tek tipleştirilme-
miştir. Zira Türk kimliği de, susturulmuş ama
buna rağmen yaşayan Kürt, Ermeni, Yunan, Su-
riyeli, Yezidi ve sayısız başka bölgesel görünümü
kendi içinde barındırmaktadır. Bu noktada fark-
lılık içeren boyutlarından hiçbirini reddetmeyen;
bilakis onları kendi varlığının özü olarak kabul
eden bir kültür kavramına atıfta bulunmak zaru-
ridir. Buna göre kültür, saf olmayanı, belirsiz ve
tezat olanı üreten bir karışım kültürüdür.