PERSPEKTİF
• SAYI 229 •
MART 2014
26
Dosya/Söyleşi
nin mazereti olarak kullanılabilmektedir. Yine
Yunanistan’dan örnek vermek gerekirse, Galaxis
isimli süpermarketin reklamlarında, ürünlerin
“Yunan ellerinden çıktığı” vurgulanmaktadır.
Bunu, göçe karşı katı kural ve limitlerin konul-
masına dair politik imalar izlemektedir. Diğer
bir popüler çözüm de, iş pazarını korumak için
millî kıstasların konulmasıdır ki bu durumda
yerli halkın “tercih edilir” kılınması için düzen-
lemeler yapılır. İşte tam da bu yüzden Avrupa’da
yaşamayı ve çalışmayı arzulayan göçmenler, bir
başkasının işini elinden almayacaklarını gös-
termek zorundadırlar ya da yerli halkın tercih
etmeyeceği işlerde çalışmakla kendilerini sınır-
layacaklardır.
Etnosentrizm ile mücadele adına hangi faali-
yetleri yürütüyorsunuz ve bu alanda şimdiye dek
ne tür kazanımlar elde ettiniz?
Dediğim gibi, et-
nosentrizm daha sos-
yolojik bir bağlam. Bu
nedenle ENAR’ın faali-
yetlerinin daha ziyade
ırkçılık ve etnik ayrımcı-
lığa odaklandığını söy-
leyebiliriz. Ancak bütün
bunlar etnosentrizm ile
yakında ilişkilidir.
Bizim ana maksadı-
mız, ırkçılıktan arınmış
bir Avrupa’da olumlu ve
ilerici bir dilin geliştirilmesi ve yaşam gücünü
eşitlik ve çeşitlilikten alan, canlı, enerjik bir Av-
rupa toplumu ve ekonomisinin oluşmasının teş-
vik edilmesidir.
Yapmaya çalıştığımız şey, ırkçılık ve zenofo-
binin arkasında mantıklı argümanların yattığını
ifade eden söylemlere karşı bir dil geliştirmek;
çeşitlilik ve farklılığın Avrupa toplumu için kötü
olduğunu dile getiren fikirlerin yanıltmaca-
dan başka bir şey olmadığını ortaya çıkarmak.
Avrupa toplumuna, göçmen ve etnik grupların
hayatın her alanına aslında olumlu katkılarda
bulunduğunu gösteren veriler sunarak alterna-
tif bakış açılarını işaret ediyoruz. Göçmenlerin,
etnik ve dinî azınlıkların Avrupa’ya kattıkla-
rı oldukça geniş alana yayılmış ve hâlihazırda
devam eden olumlu gelişmeler, umuyoruz ki
insanların zihninde mantıklı bir yer edinecek
ve duygusal anlamda bir farkındalığın oluşma-
sına vesile olacaktır.
Yakın
zamandaki
projelerimizden biri
olan “Saklı Yetenek-
ler, Heba Edilmiş
Yetenekler”
(Hid-
den Talents, Wasted
Talents) isimli yayı-
nımız, göçmenlerin ve
azınlıkların toplumumuza
olan katkılarını göstermiştir.
Bu yayınımız pek çok politik maka-
mın, medyanın ve komisyon üyeleri gibi bazı
Avrupa kurumlarının dikkatini çekmeyi başar-
mıştır; böylece göçmenlerin pozitif katkıları
dikkate alınmaya başlamıştır.
Başka bir boyutta da, ENAR’ın 2012 yılın-
da Avrupa’da İslamofobi hakkında hazırladığı
Gölge Raporu ve buna ilişkin davalar, bu alan-
da yeni bir tartışmanın
oluşmasına katkı sağ-
lamıştır. İslamofobi ko-
nusu, Temel Haklar ve
Vatandaşlık’tan sorum-
lu olan komisyon üyesi
Viviane Reding tara-
fından temel bir endişe
olarak dillendirilmeye
başlamıştır.
Size göre, Müslüman-
lara, örneğin Türklere ya
da Araplara karşı etno-
sentrik bakışın sebebi nedir?
Müslümanların “mükemmel bir öteki” olarak
inşa edildiğini söyleyebiliriz: Öteki din, (fark
edilen) öteki değerler, (fark edilen) öteki etikler,
öteki renk, öteki diller, öteki kültürler, tarihler ve
“evrenselci” bir paradigma. Bütün bu özellikle-
rin olduğu kutucuklar işaretlenerek Müslüman-
ların farklı, karşıt ve iletişim kurulması zor in-
sanlar olduğu gösterilmektedir. Gerçek hayatta
insanlar, muhatap oldukları Müslümanların bu
tür damgalayıcı tanımlamalarla alakalarının ol-
madığını anlarlar; fakat yine de Müslümanlar ve
İslam hakkında bilgi edindikleri çerçeveyi med-
ya, iş yerindeki ya da yemek başındaki diyalog-
larla oluştururlar. Bu, Avrupa’nın hemen hemen
her yerinde, hatta üzerinde hiç Müslüman’ın
yaşamadığı topraklarda bile gördüğümüz
İslamofobi’yi büyütmektedir. Bu, Avrupa’ya özel
Şayet etnosentrik düşün-
ce ayrımcılık, ırkçı söy-
lem ya da şiddetle so-
nuçlanıyorsa ölçülebilir
ve cezalandırılabilir bir
kavram hâline gelir.