23
MART 2014 • SAYI 229 •
PERSPEKTİF
*Dinler Tarihi alanında öğretim üyesi olan Şinasi Gündüz,
Uluslararası Balkan Üniversitesi’nin rektörüdür.
İslami kaynakların kavmiyetçiliği ve ırkçılığı
mücadele edilmesi gereken hastalıklar olarak
tanımlamasına rağmen etnosentrik yaklaşımlar,
kimi dinî argümanlarla âdeta meşrulaştırılmaya
çalışılmakta ve etnosentrizmi esas alan bir din-
darlık tipolojisi üretilmektedir. Hatta belirli bir
etnik kimliğin yüceltilmesine yönelik dinî refe-
ransların üretilmesinde bir beis görülmemekte-
dir. Bu konuda Araplar, Türkler ve benzeri etnik
unsurların faziletlerini belirtmek üzere üretilmiş
birçok literatürün tarihte ortaya çıktığını hatırla-
mak yeterli olacaktır.
Etnosentrik dindarlık anlayışının gündelik
hayatta sosyal davranışlara yansıması, en basit
örneğiyle, farklı etnik aidiyete sahip olanları dış-
lama şeklinde tebarüz etmektedir. Bu ötekileştir-
me bağlamında gündelik yaşamda kişi, komşuluk
ve arkadaşlık ilişkilerinden akrabalık tesisine ve
sosyal-siyasal birlikteliklere kadar, farklı etnik
kimliklere karşı dışlayıcı bir tutum izlemektedir.
Öyle ki özellikle çok kültürlülüğün daha görünür
olduğu toplumlarda farklı Müslüman topluluk-
ların her biri âdeta kendi gettosunu oluştururak
birbirinden uzaklaşmaktadır. Hatta Müslüman-
ların azınlık olarak yaşadıkları toplumlarda bile
Müslüman cemaatlerin, sahip oldukları camileri,
mescitleri, sivil toplum kuruluşlarını ve benzeri
sosyal yapıları yalnızca ait oldukları mezhep ve
dinî meşrep bağlamında değil, etnik temelle de
birbirinden ayrıştırdıkları, daha da kötüsü birbir-
lerini âdeta rakip olarak gördükleri bilinmektedir.
Etnosentrik dindarlık anlayışı, Müslümanlar
arası ilişkilerde ümmet bilincinden ziyade ulus/
kavim merkezli bir anlayışı ön plana çıkarmak-
tadır. Bu anlayış, ulusal aidiyeti vurgulayan bir
din yorumunu üretmekte ve dolayısıyla “Arap
İslam’ı”, “Türk İslam’ı” gibi İslam’ın evrenselli-
ğine aykırı din algılarının oluşmasına imkân sağ-
lamaktadır. Bu algılar doğrultusunda kişi, dinin
anlaşılmasında ve yaşanılmasında kendi etnik
kimliğini merkeze alıp, ait olduğu etnik kimlik
mensuplarını, “en rafine Müslümanlar” olarak
tanımlarken diğer Müslümanları ötekileştirmek-
tedir. Bu ötekileştirmede farklı etnik kimliklere
yönelik ön yargılar önemli rol oynamaktadır.
Etnik aidiyeti hayatın merkezine alan bu zih-
niyetten kurtuluş, dini, yani İslam’ı doğru an-
lamakla; sahih kaynaklarından, Allah’ın kitabı
Kur’an’dan ve Hz. Peygamber’in Sünnetinden
hareketle İslami değerleri kavramakla müm-
kündür. İslam’ın bize öğrettiği; rengi, milliyeti
ve cinsiyeti ne olursa olsun insanın “eşrefi mah-
lukat” olarak ve “en güzel surette” yaratıldığı
gerçeğini ve “yeryüzünde bir halife” olarak yara-
tılan insanın kendi rengini,milliyetini ve cinsiye-
tini seçme özgürlüğü olmamakla birlikte doğru ve
yanlışı seçme konusunda bir özgürlüğe
sahip olduğu ve bu seçim özgürlüğü
konusunda da sorumluluk taşı-
dığı vurgusunu hatırda tutmak
bizleri hastalıklı etnosent-
rik din ve dindarlık an-
layışından kur-
taracaktır.