23
NISAN 2014 • SAYI 230 •
PERSPEKTİF
Basın yayın organları ve hükûmet tarafından
son zamanlarda yapılan İslam karşıtı yayın ve
demeçler sıradan vatandaşları İslam’ın radikal ol-
duğu konusunda bir ön kabule zorluyor. Helal et
kesimi, haremlik-selamlık uygulaması veya başör-
tüsü gibi kimseye bir zararı ya da etkisi olmayan
İslami pratikler bile son zamanlarda gazetelerde
sıkça yer alıp İngiliz kültürü için radikal birer teh-
dit olarak gösterilmeye çalışılıyor.
Londra Belediye Başkanı Boris Johnson, “ra-
dikal” Müslümanların çocuklarının bakım evleri-
ne yollanması gerektiğini söyleyerek gazetelerde
manşet oldu. Johnson özellikle Daily Telegraph
köşe yazısı ve daha sonra çıktığı radyo progra-
mında İngiliz asker Lee Rugby’nin 2013’ün mayıs
ayında, sonradan Müslüman olmuş ve ömür boyu
hapse mahkûm olan iki İngiliz tarafından öldü-
rülmesini örnek göstermişti. Bu şekilde Johnson,
radikalizmi çocuk istismarının başka bir türevi
olarak göstermiş ve asker Lee Rigby’yi öldüren ço-
cuklar gibi diğer Müslüman çocukların da beyinle-
rinin yıkandığını ifade etmişti.
Bu açıklamanın arkasında yatan nedeni daha
iyi görmek gerekir. Birleşik Krallık’taki Müslü-
manlar, Johnson’un öneri ve üslubunun radika-
lizm ile mücadele anlamında çözüm olmayacağı
görüşünü paylaşıyor. Müslümanların çok büyük
bir kısmı da, tıpkı sıradan beyaz bir gayrimüsli-
min, cinsel tacizcileri ya da seri katilleri “kendi
grubunun bir üyesi” olarak görmeyeceği ve kabul
etmeyeceği gibi bu tür dehşet verici olayların fa-
illerini de kesinlikle kendilerinden kabul etmiyor
ve kınıyorlar.
Fakat şiddet eylemlerini gerçekleştiren insan-
ları kınamaları, onların aynı zamanda Müslüman-
lara yararından çok zararı olacak olan müphem
yasaların çıkmasını kabul etmeleri anlamına gel-
miyor. Birçok insan için Müslümanları susturmak
ve muhalefetlerini engellemek için, ailelerindeki
en sevgili varlıkları olan çocuklarını almanın gün-
deme gelmesi bir tehdit aracı olarak görülüyor.
Radikalliğin aile ile bağlantısı olduğuna dair
herhangi bir akademik kanıt var ise, Johnson iyi
bilmelidir ki, Lee Rigby’nin iki katili de inançlarına
bağlı Hristiyan ailelerin çocukları olarak dünyaya
gelmişlerdi. Johnson’un yürürlüğe konulmasını
tavsiye ettiği bu yasa, radikalizm tehlikesini ber-
taraf etmekten çok, ancak çocukları üzerinden
aileleri cezalandırmayı, bunun da ötesinde ülkede
yaşayan diğer Müslümanlara göz dağı vermeyi he-
defliyor.
Guardian gazetesinde yayınlanan bir habere
göre radikalleşmiş kişilerin genellikle dinî inanç
olmaksızın yetişen kişiler oldukları belirtilmiştir.
Birçok durumda bu kişiler çetelere karışmış, çeşitli
suçlar işlemiş ve yasal olmayan faaliyetler göster-
miş kişilerdir. Radikalizme en uygun insan profili
budur ve bu vasıflara haiz kişiler kendilerini “Müs-
lüman” olarak niteleyen ve suç ve terör eylemleri-
ne karışan kişiler tarafından seçilir.
Ülke içi güvenliği sağlamak adına toplumun
büyük bir kısmını teşkil eden Müslümanları inci-
tecek söylemlerde bulunmak, sadece gereksiz ifa-
deler olmakla kalmıyor; Müslümanların duygula-
rını da uzun vadede etkiliyor. Özellikle çocukların
sağlıklı ve güvenli bir çevrede yetişmesine büyük
önem veren İngiltere Müslümanları, inançlarının
durmadan saldırı altında olmasından ve en temel
inanç ve dinî uygulamalarının bile yanlış yorum-
lanıp alay edilmesinden bunalmış durumdalar. Bu
tarz küçümseme ve alayları söylemlerinde içsel-
leştiren Johnson gibi yetkililerin ifadelerine karşı
artık, “Bu kadar yeter.” demek derecesine geldiler.
Özellikle son tartışmada, “Lütfen masum çocukla-
rı siyasi amaçlarla gerçekleştirilen bu tartışmanın
dışında tutun.” cümlesi de Müslümanlardan sıkça
duyuluyor. Nitekim Britanya Müslüman Konseyi,
Johnson’un sözleri üzerine yaptığı açıklamada ba-
sit başlıklardan vazgeçmek gerektiğini, ancak bu
tarz basit spot cümlelerin ötesine bakıldığı sürece
aşırılıkla mücadele edilebileceğini vurguladı.
Terörizm ve aşırılıkla mücadele edildiğinde
devletin kendi halkına karşı çifte standartlar ge-
liştirmemesi gerekiyor. Örneğin beyaz, aşırı sağcı
gençler arasında terörizm aslında daha büyük bir
sorun teşkil ediyor ve eğer bir önlem alınmazsa bu
kişiler Müslümanlardan çok daha büyük bir “po-
tansiyel katil” olma riski taşıyorlar. Bu anlamda
Müslümanları tehdit etmek ve onların çocukla-
rına ne öğretip öğretemeyeceklerini dikte etmek,
kanuni dayanağı olmayan bir tavırdır. Bu tavrın
arkasında ise aslında Müslümanların susturulma-
ları ve inançlarına yeteri kadar bağlı olmamaları
umudu yatmaktadır.
İngiltere’nin en büyük gücü olan Londra
Polis Teşkilatı 2013 yılında Müslümanlara kar-
şı ülke çapında yöneltilen 500 cinayet olayı-
nı rapor etti. Rigby’nin Michael Adebolajo ve
Michael Adebowale tarafından, “İngiliz askerle-
rinin Afganistan’da Müslümanları öldürdüğü”
gerekçesiyle öldürülmesinin ardından Müslü-
manlara karşı saldırılar hızla tırmanışa geçti ve
Avrupa’da göçmenlere ve Müslümanlara karşı
daha sıkı denetimler yapılmaya başlandı. John-
son ve diğer İngiliz siyasetçilerin, bu saldırı
furyasına kapılarak basit başlıklar üretmekten-
se, daha köklü ve sadece belli bir gruba yönelik
olmayan çözümler üretmeleri gerekiyor.