15
NISAN 2014 • SAYI 230 •
PERSPEKTİF
*Siyaset bilimcisi ve serbest gazeteci olan Baş, “Almanya’da
İslam-Alman İslam’ı?” ve “Haberler: Medyada Müslümanlar”
isimli kitapların da yazarıdır.
mesine aykırı olan” eyalet tasarısını kabul etmesi
hâlinde koalisyonun devam etmeyeceği tehdidin-
de bulundu. Kırmızı-yeşil iktidarın bulunduğu
eyaletler ise, yasanın kendilerine tanıdığı federal
özerklik haklarına atıfta bulunuyorlar. Federal
yapıyı dikkate almayan, yasayı da ciddiye almıyor
demektir. Zira 2. Dünya Savaşı ve Nazi diktatör-
lüğünün ardından Almanya Federal Cumhuriyeti
çift meclisli sistemi boş yere hayata geçirmedi.
Karşılıklı kontrol anlamına gelen bu demokratik
model (checks and balances), kendisinden şüphe
edilebilecek bir model de değil.
1999’da Gerhard Schröder’in yönetimindeki
kırmızı-yeşil iktidar ve muhalefetin uzlaşmasıyla
oluşturulan Opsiyon Modeli, o zaman da şüpheli
bir mutabakat olarak nitelendirilmişti. Bu model,
en az biri sekiz seneden fazla bir süre Almanya’da
ikamet eden yabancı ebeveynlerin Almanya’da
doğan çocuklarının otomatik olarak Alman va-
tandaşlığına sahip olmalarını ön görüyordu.
Fakat çocuk reşit olduğu anda, ya ailesinin
sahip olduğu, ya da içine doğduğu vatandaşlığı
seçmek zorunda kalıyor ve
23 yaşına kadar bu kararı
vermeyenler Alman va-
tandaşlığını kaybediyordu.
Bu kural tuhaf bir biçim-
de Avrupa Birliği ülkeleri,
Amerika Birleşik Devletle-
ri, İsviçre ve diğer milletler
için geçerli değil. Akıllara
doğrudan dışlamayı geti-
ren bu düzenleme özellik-
le Türkiye kökenli gençler
ve ailelerinde güvensizlik
hissine neden oluyor.
Türkiye ile akraba ilişkilerine sahip olan ve
kendilerini hem Türkiye’de, hem de Almanya’da
huzurlu ve evinde hisseden birçok genç, çifte va-
tandaşlıklarını muhafaza etmek istiyor. Burada
doğmuş, büyümüş ve sosyalleşmiş bu gençler bu
ülkenin sadık vatandaşları. Fakat ailelerinin ve
dedelerinin ülkesi ile özel duygusal bir bağa sa-
hipler. Bu gençler “ya o, ya bu” değil, “hem o, hem
bu” kategorisinde bulunuyorlar.
Ne Kadar Çok İnsan, O Kadar Çok Kimlik
Tek bir kimliğe tıkılmış insanlar iki yüzlüdür.
Hindistanlı ekonomi uzmanı, filozof ve sosyolog
Amartya Sen, bu durumu “kimlik kapanı” ola-
rak niteler. Yine insanın kendisini yüzde kaç Al-
man, yüzde kaç Türk ya da Arap hissettiği sorusu
da lüzumsuzdur. Kişi kendisini yüzde yüz Türk
hissederken, aynı oranda Alman da hissedebilir,
yine aynı oranda Bayern Münih taraftarı, Thürin-
genli, çevre aktivisti ya da jelibon tutkunu olarak
niteleyebilir kendisini. Bu anlamlandırma süreci,
her bireyde farklı işler.
Tek
boyutlu
düşünce
biçimi, “eski”
mufazakârlar için hâlâ bir ölçü olarak kabul edil-
se de Almanya, sürekli değişim içerisinde olan bir
ülke. BaşbakanAngela Merkel’in, Cumhurbaşkanı
Joachim Gauck’un ya da Dışişleri Bakanı Frank-
Walter Steinmeier’in son açıklamaları analiz edil-
diğinde Almanya, “Güçler Konseri”nin sergilendi-
ği ve dünya politikasına katılmak isteyen bir ülke.
Bu anlamda yakın geçmişimizin en büyük si-
yasi hatalarından biri, Christian Wulff’a bir şans
vermemiş olmaktır. Eski kafalı, muhafazakâr ve
kısmen nasyonalist görüşlere sahip politikacıla-
rın aksine o, 3 ila 5 milyon arası Türk veya Müs-
lüman kökene sahip Alman vatandaşının boş ve-
rilemeyeceğinin farkındaydı. “Güçler Konseri”nde
herkesin sahip olmayı arzu ettiği böylesine bir
potansiyeli başka ülkelere kaptırmak kabul edi-
lemezdi; aynı şekilde 60
yıldan beri bir hüsnükabul
mantalitesi oluşturama-
mış olmak da. Wulff, öne
sürdüğü konseptle dev-
letine bağlı Alman Müs-
lümanların gönlünü ka-
zanmıştı. Diğerlerinin bu
gönülleri kazanabilmeleri
için temel bir formasyona
ihtiyaçları var.
Bunu, örneğin Aşağı
Saksonya seçimlerini çok
az bir oy farkıyla kaybeden
partilerin de dikkate alması gerekir; zira bu eyale-
tin göçmen kökenli ve Almanya’nın sarsılmaz bi-
rer parçası olan insanlarına yönelik inandırıcı bir
siyaset yürütemediler. Bu partilerden de, vatan-
daşlık yasası reformuyla taşıdıkları muhafazakâr
kimliklerini daha da keskinleştirmelerinden baş-
ka bir hamle beklenemezdi. 25 Mayıs’taki Avrupa
Parlamentosu Seçimleri ve 10 eyalette gerçekleş-
tirilecek yerel seçimlere az bir süre kaldı. Bu parti-
ler, yürüttükleri göç ve uyum politikalarıyla kendi
kurdukları tuzağa düştüler ve bu tuzaktan, en
azından şimdilik, çıkamıyorlar. Maalesef şu anda
bu partilere girdikleri çıkmaz sokaktan çıkmala-
rı için yol gösterebilecek bir Christian Wulff yok.
©
Flickr.com/Christliches Medienmagazin pro