PERSPEKTİF
• SAYI 229 •
MART 2014
46
Dünya/Söyleşi
Bir zamanlar başarılı bir iş kadını olmanız se-
bebiyle Çin devleti tarafından“azınlıkların içinden
çıkan örnek kadın” olarak lanse ediliyordunuz.
Şimdi ise Çin yetkilileri, Uygur Türklerini “kışkırttı-
ğınızı” düşünüyor. Sizi bu noktaya getiren süreç-
ten bahseder misiniz?
Ben sadece bir iş kadını değildim Çin’de, aynı
zamanda bir siyasi figür, bir politikacıydım. Hem
Eyalet Parlemantosunun, hem de Çin Millî Par-
lamentosunun üyesiydim. İki dönem üst üste
seçilerek toplam on sene görev yaptım. Ondan
sonra yine on sene Doğu Türkistan Sincan Özerk
Bölgesi Ticaret Odası başkanlığı yaptım. Bunun
dışında Doğu Türkistan Sincan Özerk Bölgesi İş
Kadınları Derneği’nin de başkanlığını yaptım.
1995 senesinde Pekin’de yapılan Dünya Kadınlar
Kongresine Çin heyetinin üyesi olarak katıldım.
Çin hükümeti beni Çin’in örnek kadını seçti. Fa-
kat bu vazifeleri ifa ederken hiçbir zaman Uygur
meselesini unutmadım ve hükümetin tepkisini
çekmeden problemlerine çözüm üretmeye çalış-
tım. Bir hadise meydana geldiğinde olayı araştı-
rıp belgeleriyle Çin hükümetine sundum. Elbette
Çin hükümetine bu konularda nüfuz edebilecek
bir gücüm yoktu, dolayısıyla onlara var olan sı-
kıntıları aktarma ve bu şekilde bir çözüm arama
yoluna gidiyordum. Çünkü o zamanlar Çinli yet-
kililerin gerçek vaziyeti bilmediklerine inanıyor,
2005’ten beri Amerika’da sürgün hayatı yaşayan ve Dünya Uygur Kongresinin
başkanlığını yapan Kader, Doğu Türkistan’da yaşanan insan hakları ihlallerini
ve Uygurlarınmeselesini dünyaya duyurmak için uluslararası arenada pek çok
çalışma yürütüyor. Kader’le Uygurların sorunları, Çin’in bütün dünyanın gözü-
nü yumduğu haksız uygulamaları ve kendi hikâyesi üzerine konuştuk.
MELTEM
KURAL
»
“Uygurlara Yapılan Baskı
Dayanılamayacak Hâlde!”
dolayısıyla kendilerine olan biteni aktardığım
zaman hem Çin’in, hem de kendi halkımın yara-
rına bir şeylerin değiştirilebileceğine inanıyor-
dum. Elbette beni, “Bunları dile getirme! Senden
önce de söyleyen Uygurlar oldu, fakat sonunda
ya hapse atıldılar ya da öldürüldüler.” diye uya-
ranlar çok oldu. Ancak bunu yapamazdım, çün-
kü iş kadını olmam hasebiyle Doğu Türkistan’ın
bütün şehirlerine ve köylerine gidiyor; oradaki
duruma şahit oluyordum. Oralardaki durumu
ve Çin’in uyguladığı baskıyı gündeme getirmeye
devam ettim. Uygurlar da bunu bildiği için gitti-
ğim her yerde etrafımı çevirip bana sıkıntılarını
aktarıyorlardı. Onların bana aktardıklarını Çin
yetkili makamlarına iletmek benim için bir so-
rumluluktu.
Vaziyet buyken, 5 Şubat 1997’de Doğu
Türkistan’ın Gulca şehrinde Uygurlara büyük
bir katliam yapıldı. O zaman parlamento üyesi
olarak çeşitli yetkilere sahiptim; bütün hükümet
dairelerine girebilir, devlet başkanı ile bile görü-
şebilirdim. Bu kanlı olaylardan sonra Doğu Tür-
kistan’daki başka liderler bu meselenin örtbas
edilmesi gerektiğini ifade ettiler. Fakat bu üstü
örtülemeyecek kadar kanlı bir olaydı: Bir anne-
nin 5 evladı gözlerinin önünde Çin güvenlik güç-
leri tarafından öldürülmüştü. Güvenlik güçleri
tarafından o kadar büyük bir zulüm uygulandı ki,
tutuklanan Uygur çocukları mahkemeye çıkarılıp