35
ŞUBAT 2014 • SAYI 228 •
PERSPEKTİF
Sizi Müslüman mahkûmlarla ilgilenmeye iten
fikir neydi?
Evimden şehir merkezine giden yolda Müns-
ter Cezaevi’ne ait yüksek duvarları ve cezaevinin
büyük beyaz kapısını sık sık görüyordum. Bir gün
telefon kitabından savcılığın numarasını aldım
ve telefon açtım. Birkaç telefon görüşmesinden
sonra karşıma çıkanlara mahkûmları en azından
bayramlarda ziyaret etmek istediğimi söyledim.
Adresimi, telefonumu aldılar, “Biz ihtiyaç olursa
sana haber veririz.” dediler. Aradan birkaç hafta
geçti, cezaevi papazı beni aradı. “Gelin, tanışa-
lım.” dedi. Gittim ve mahkûmları ziyaret etmek
istediğimi belirttim. O sıralarda dışarıdan birisi
cuma namazı kıldırıyormuş, hatta cezaevi papa-
zı gidip kendisini evinden alıp cezaevine getirip,
namaz sonrasında tekrar evine bırakıyormuş. Bu
geçici imamın görevi bıraktığını ve cuma namaz-
ları için ihtiyaç olduğunu belirtti. “Hatta haftalık
gruplar da yapabilirsiniz.” dedi. Bu şekilde salı
akşamları sohbet grubu, cuma ve bayram na-
mazları derken başlamış oldum. O gün bugündür
devam ediyorum.
O zamanlar Müslüman mahkûmların ihtiyaçları
konusunda fikriniz var mıydı?
Hayır. 16 yıl önce Müslüman mahkûmlarla il-
gilenen de yoktu zaten. Hatta duyanların, “Biz dı-
şarıdakilere imam bulamıyoruz; sen içeridekilere
imamlık yapıyorsun.” gibi bir yaklaşımları vardı.
Hizmet kapsamında neler sunuyorsunuz ve
mahkûmların tepkisi nasıl?
Bir ihtiyaç söz konusu, bu ihtiyaç kapatı-
lınca mahkûmlar tabi ki memnun oluyorlar.
Şu an cuma namazlarında 20-30 kişi oluyo-
ruz. Mahkûmlar cuma namazına katılmak için
bir form dolduruyorlar ve bunu organize eden
papaza veriyorlar. Müslüman mahkûmların bu
tarz ihtiyaçlarının bürokratik kısımlarını da
üstlenen kadrolu Müslüman bir görevlinin ol-
ması durumunda ben katılımın çok daha fazla
olacağını düşünüyorum.
Ayrıca salı günleri grup sohbetleri yapıyorduk,
bu sohbetler talep fazla olmasına rağmen 12 kişi
ile sınırlı tutuluyordu. Grubu önce Türkçe yaptık,
fakat daha sonra diğer Müslüman mahkûmlara
yönelik olarak biri Almanca, diğeri Türkçe olmak
üzere iki grup düzenledik. Şu an bayram ve hut-
belerde mahkûmlara Almanca hitap ediyoruz.
Grup sohbetleri ne şekilde gerçekleşiyordu?
Katılımcılar konu önerisinde bulunuyordu.
Nasıl ibadet edileceği gibi konulardan, suç sebe-
bi olmuş konulara kadar, kişiselleştirmeden ge-
nel anlamda konuşuyorduk. Koruyucu önlemler
kapsamında uyum, aile problemleri, çocuk ye-
tiştirmek ve aile içi şiddet gibi konular gündeme
geliyordu. Biz, mahkûmların ailelerinden kop-
malarını istemiyoruz, cezaevinden çıktıkları za-
man dönecekleri bir yerin bulunması gerek. Aksi
takdirde, birçok mahkûmda olduğu gibi cezaev-
lerine geri dönme ihtimalleri büyük. Bu nedenle
ailedeki anlaşmazlıklar nasıl giderilebilir, aileyle
irtibat nasıl sağlanır, bu konuları da işliyorduk.
Mahkûmların kültüründen gelen bir insan ola-
rak söylediklerinizin tesiri farklı oluyor muydu?
Elbette. Buradaki insanların kültürünü bil-
mek, olaylara yaklaşırken bu bilgiye sahip ol-
mak gerekiyor. Özellikle kadın erkek, anne baba
ilişkisinde bu kültürel farklılıklar kendisini daha
fazla hissettiriyor.
Birçok mahkûmla yakın ilişki kuruyorsunuz.
Özellikle göçmenleri hapse iten faktörlerde ortak
özellikler gözlemliyor musunuz?
Biz insanlarla birebir konuşmadığımız için
bu tarz kesin gözlemler ortaya çıkmıyor. Grupta
şimdiye kadar hiç kimseye ne suç işlediğini sor-
madım. Böyle bir çıkarsama yapmak için bunla-
rı iyi bilmek gerekiyor. Ama genel anlamda şu
bir gerçek: Hapishaneler toplumun bir aynası.
Uyuşturucu ve yaralamanın yanında ailevi prob-
lemler, örneğin Türkiye’den gelen eşlerin uyum
sağlayamaması, anlaşmazlıkların kavgaya dö-
nüşmesi de yaygın bir sebep. Ya da toplumdaki
maddi tatminsizlik, daha fazla para ve kazanç
düşünceleri insanları suça itebiliyor.
Siz aynı zamanda Münster Üniversitesi’nde
“Almanya’da İslami Hapishane Manevi Rehberlik