Şubat 2014 - page 33

33
ŞUBAT 2014 • SAYI 228 •
PERSPEKTİF
maktadırlar. Fakat bu durum, mahkûmların dav-
ranışlarını bu ideale uygun ve tutarlı bir şekilde
düzenlemelerine neden olmamaktadır. Birçok
cezaevi çalışanı, mahkûmların hücre dışında na-
maz kılmak için fazladan zaman ya da özel bir
yemek imkânı söz konusu olduğunda dinî öz-
gürlüklerini severek kullandıklarını, fakat bun-
larla iç içe olan dinî vecibeleri yerine getirmek
konusunda ciddi olmadıklarını belirtmektedirler.
Çalışmaya katılanlardan %40’ı düzenli olarak
namaz kılmakta ve oruç tutmaktadırlar. Müs-
lüman bir din adamı tarafından sunulan sohbet
saatlerine mahkûmların sadece %10’u katılmak-
tadır. Bu gözlemler Aşağı Saksonya Kriminoloji
Araştırmaları Enstitüsü’nden Prof. Dr. Christi-
an Pfeiffer’in araştırmalarıyla da örtüşmektedir.
Pfeiffer 2010’daki bir ankette Müslüman gençle-
rin büyük bir kısmının kendilerini dindar ya da
çok dindar olarak tanımladıklarını, ama gerçekte
dinî vecibeleri yerine getirmenin bunun çok ge-
risinde olduğunu belirlemiştir. Bu durumda, di-
nin birçok mahkûm için, hapishane hayatındaki
küçük ekstralara hak kazanabilmek için bir araç
olarak görüldüğü intibası oluşmaktadır.
İslam, Müslüman mahkûmlar arasında grup
kimliğini belirlemede şaşırtıcı şekilde küçük bir
rol oynamaktadır. Daha önemli faktörler kişinin
ya da ailenin millî aidiyeti olmaktadır. Bunun bir
sonucu olarak Arap kökenli mahkûmlar ve Ku-
zey Afrika’dan gelen Müslümanlar Almanca’yı
ikinci bir ortak dil olarak kullanırken, Türk ya da
Kürt kökenli mahkûmlar birbirleriyle daha iyi
anlaşabilmektedir.
Çalışmaya katılan mahkûmları dinî ya da
millî aidiyetlerinden daha çok bağlayan en
önemli husus Almanya’daki ikamet yeridir.
Özellikle ceza süresini dolduran mahkûmun
eski çevresine geri döneceği göz önüne alındı-
ğında ortak tanıdıklar önemli bir bağlantı nok-
tası oluşturmaktadır.
Manevi Rehberlik
Cezaevi görevlilerinin Müslümanlarla ilişkisi
kuşkusuz özel bir hassasiyet gerektirmektedir.
Görevliler Müslüman mahkûmlara, Hristiyan
mahkûmlara sunduklarına eşit bir hizmet sun-
mak durumundadırlar. Katolik ve Protestan pa-
pazlar hapishanelerde istihdam edilen temel
personel arasında bulunurken Müslüman din
adamları cezaevlerinde sadece saat ücreti ile
çalışmaktadır. Aynı zamanda manevi rehberlik
hizmeti yürüten kişilerin eğitimine de dikkat
edilmelidir. Adelsheim Cezaevi’ndeki Krimino-
log Dr. Wolfgang Stelly, imamların genellikle
Türkiye’den gelip, görevlerinin bitmesinin ar-
dından tekrar Türkiye’ye döndüklerini ve Al-
manca bilmediklerini belirtmektedir. Daha ge-
niş çaplı bir çalışmada, sistem içerisindeki diğer
görevlilerle anlaşabilecek, Almanya’da eğitim
görmüş bir din adamının görevlendirilmesine
dikkat edilmesi gerekmektedir.
Din Hangi Potansiyele Sahip?
İyimser bir bakış açısıyla, özellikle genç
mahkûmların dinî vecibelerini yerine getirdik-
leri taktirde daha iyi bir yola girecekleri ve ce-
zai eylemlerden kaçınacakları düşünüldüğünde
din olumlu bir unsurdur. Fakat mahkûmların
cezaevine girmeden önce dinî vecibelere dikkat
etmedikleri ve cezaevinde ibadetlerini yerine ge-
tirmek için mevcut imkânları da değerlendirme-
dikleri gözlemlenmektedir. Mahkûmlar manevi
rehberlik hizmetini en kritik zamanlarında, yani
cezalarını çekerken almaktadır. Fakat bu desteğin
bittiği anda topluma yeniden katılma ve suçtan
tamamen uzak bir hayat sürme süreci başlamak-
tadır. Bu anlamda önemli olan mahkûmların dö-
necekleri çevrelerin onları eski suçlarına yönlen-
dirmeyecek şekilde olmalarıdır.
*Bayreuth ve Albert-Ludwigs Üniversitesi’nde Etnoloji,
Sosyoloji ve Tarih bölümlerini bitiren Beermann, göç ve
farklı etnik gruplar hakkında araştırmalar yapmaktadır.
1...,23,24,25,26,27,28,29,30,31,32 34,35,36,37,38,39,40,41,42,43,...60
Powered by FlippingBook