PERSPEKTİF
• SAYI 228 •
ŞUBAT 2014
18
Gündem
parti bu duruma açıkça muhalefet etmedi. Bu,
toplumun artık bu konuda normalleşmeye baş-
ladığını gösteriyor. Bunun yanında askerin mü-
dahalesi ile siyasetin şekillenmesi konusunda
da ben toplumda önemli bir duyarlılığın geliş-
tiğini düşünüyorum. O yüzden bugünkü top-
lumsal bilinç düzeyini dikkate alarak, çok büyük
altüst oluşlar olmadığı taktirde askerin bir daha
bu türden bir iş yapabileceği ihtimalinin uzak
olduğunu söyleyebiliriz.
Süreç hem esnasında, hem de sonrasında hep
siyasi mensubiyetler açısından tartışıldı. 28 Şubat’ın
etkilerine dair tarafsız, akademik bir çalışma varmı?
Doğrusu böyle bir çalışma var mı bilmiyo-
rum. Ama bence de 28 Şubatçıların basın ve si-
vil toplum üzerinden toplumun bütün DNA’sını
tahrip eden, toplumsal kesimleri birbirleriyle
düşmanlaştıran bu operasyonlarının nasıl et-
kiler bıraktığına ilişkin sosyolojik bir analize
ihtiyaç var. Dediğim gibi, vatandaş sandığa git-
tiğinde 28 Şubat zihniyetiyle siyaseten hesap-
laştı. Meselenin sosyolojik kalıntıları, bir de
hâlen devam etmekte olan hukuki problemlerin
hâlli kaldı. Onlar yapılırsa 28 Şubat önemli öl-
çüde betraraf edilecek.
İnsanlara 28 Şubat sürecinde gasbedilen hakları
ve işlenen suçları herhangi bir çekmeceye koyulma-
dan anlatabilmek mümkünmü sizce?
Süreçten etkilenenlerin kişisel hikayeleri
çok önemli şüphesiz ki. Nihayetinde siyasete
kayıt dışı bir güç tarafından, meşruiyet ayaklar
altına alınarak bir müdahale oldu. Bu müdaha-
lenin asıl mağduru hükümettir. Ama hükümete
yöneltilen bu hareket, doğal olarak hükümeti
destekleyen ya da desteklediği düşünülen sosyal
kesimlerin üzerinde de hak ihlalleri oluşturdu.
Bence darbeyi, yani milletin yetkisiyle hükümet
etme erkini kullanan, bu yetkiyi milletten alan
bir siyasal partiye yönelmiş olan bu teşebbüsü
doğrudan mahkûm etmek, bunun ahlaksızlık
olduğunu söylemek lazım. Çünkü bu ahlaksız-
lık diğer ferdî mağduriyetleri doğurdu. Askerin,
yetkisini gasbederek hükümete yönelmesi söz
konusu olmasaydı, bu mağduriyetler yaşanma-
yacaktı. Dolayısıyla burada hukuksuzluğun ve
gayrimeşruluğun temeli askerin yetki gasbıy-
la hükümeti devirmesidir. O yüzden bence işin
kaynağına yönelerek bu konuda toplumsal du-
yarlılığın artmasına çalışmak lazım ki bir daha
bu türden kayıt dışı siyaset yapılmasın.
28 Şubat sanıklarının yargılandığı davada tahli-
yelerin olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu bir facia. Bunun makul izahını yapmak-
ta gerçekten güçlük çekiyorum. Bir kere şöyle
bir durum var: Askeriyede herhangi bir idari
hiyerarşinin oluşturulması kanunlar, yönetme-
liklerle mümkündür. Siz kanunların ve yönet-
meliklerin size vermediği bir yetki ve hiyerarşi
kurarsanız bunun adına cunta denir. O dönem-
de Batı Çalışma Grubu (BÇG) adlı bir cunta ya-
pılanması var ve bu cunta yapılanması gerek
basın yoluyla kamuoyu oluşturmak için, gerekse
de bürokraside askerliğin verdiği güçle birtakım
bürokratik infazlar yapmak için faaliyet göste-
riyor. O zamanki İçişleri Bakanı Meral Akşener
bu gayrimeşru hiyerarşik yapılanmayı ordunun
başkomutanı sıfatıyla Süleyman Demirel’e bil-
dirmiş olmasına rağmen Demirel’in müdaha-
le etmediğini görüyoruz. Dolayısıyla aslında
28 Şubatçıların yargılanmasında eksik olan
bence Süleyman Demirel’in sanık sandalye-
sinde oturmamış olmasıydı. Çünkü orduda bir
gelince subaylar ayağa kalkmadı.
11 Mayıs:
Sultanahmet’te yüz
binlerin katılımıyla 8 yıllık kesintisiz
eğitime karşı miting yapıldı.
22 Mayıs:
Yargıtay Başsavcısı Vural
Savaş, “Türkiye’yi iç savaşa sürüklü-
yor” gerekçesiyle RP’nin kapatıl-
ması için Anayasa Mahkemesi’ne
başvurdu.
6 Haziran:
Genelkurmay “irticacı
kuruluşlara” ambargo başlattı.
11 Haziran:
Genelkurmay’dan
hâkim ve savcılara brifing verildi.
18 Haziran:
Erbakan, yapılan koa-
lisyon anlaşması gereği, başbakan-
lıktan istifa etti.
20 Haziran:
Demirel 55. Hükümeti
kurma görevini ANAP lideri Mesut
Yılmaz’a verdi.
11 Temmuz:
Batı Çalışma Grubu,
subayların eş ve çocuklarına istihba-
rat toplama görevi verdi.
3 Ağustos:
Emniyette “irticai kad-
rolaşma” yakın takibe alındı. BÇG’nin
gizli emri 55. Hükümet tarafından
uygulamaya konuldu. Kamu kurum
ve kuruluşlarında çalışan mütedey-
yinler fişlendi.
17 Ağustos:
8 yıllık kesintisiz
eğitim yasası Meclis’ten geçti.
30 Ağustos:
Jandarma Gen. Kom.
görevini devreden Teoman Koman:
“Esas tehlike, PKK’dan bile daha
tehlikeli olan irticadır.” dedi.
10 Eylül:
BÇG: “Sabah namazları
çıkışında yapılan gösteriler devam
25 Mart:
Genelkurmay Başkanı Or-
general Karadayı, MGK’nın anayasal
bir kuruluş olduğunu belirterek, “Bu-
rada alınan kararlar, herkesin riayet
etmesi gereken kararlardır.” dedi.
30 Nisan:
Türk Silahlı Kuvvetleri,
yeni savunma konseptini açıkladı:
“İç tehdit, dış tehdidin önüne geçti.
İrticanın yok edilmesi hayati önemi
haizdir.”
4 Mayıs:
Merzifon Jet Üssü’nde dü-
zenlenen törene Başbakan Erbakan