15
ŞUBAT 2014 • SAYI 228 •
PERSPEKTİF
olduğu görülür. Günümüzde ise Batı kendi kültür
ve uygarlığını daha üstün görmektedir. İslam’ın
çağdaş ve küresel değerler ile barışık olmadığı, kı-
lıç ile yayıldığı, bugün de terör ve şiddet ile anıl-
ması gibi ön yargılı yaklaşımlar düşünüldüğünde
Batı dünyasındaki ırkçılık ve hoşgörüzlüğün kay-
nakları daha iyi anlaşılabilir.
2009 yılında, dünyanın en modern, zengin ve
eğitimli halklarından birinin yaşadığı İsviçre’de mi-
nare konusu referanduma götürülmüştü ve halkın
çoğunluğu minare yasağından yana tavır ortaya
koymuştu. Bu denli eğitimli insanlar dahi farklı
olanla yaşama konusunda gerekli tolerans ve ta-
hammülü gösteremezken, Avrupa’daki diğer top-
lumlardan hoşgörü beklemek beyhude mi?
Avrupa’nın dinle imtihanı zor olmuştur. Tarih-
sel olarak bakıldığında Fransa başta olmak üzere
bazı Batı ükelerinde din karşıtı diyebileceğimiz,
daha doğrusu Katolik Kilisesi’nin ruhban sınıfı-
nın siyasal ve sosyal alan üzerindeki hegemon-
yasına karşı yürütülen katı ve sert mücadelenin
etkilerinin bugüne kadar ulaştığını görmekteyiz.
Avrupa’da gelişen katı ve dışlayıcı sekülerleşme,
sadece Hristiyanlığa yönelik algıları değil, İslam
ve Müslümanlara ilişkin algıları da olumsuz et-
kilemektedir. Batı zihni din ile barışmadığı ve
kamusal hayatta dine temsil imkânı verecek bi-
çimde dönüşmediği sürece Müslümanlara yöne-
lik kucaklayıcı bir toplumsal atmosferin oluşması
kolay görünmemektedir.
En son Suriye’den gelenmülteciler örneğini göz
önünde bulundurarak Türkiye toplumunun farklı
olana çok daha hoşgörülü olduğunu söyleyebilir
miyiz? Hâl böyleyken Batı’yı eleştirmeye, ayrımcılık
yaptıklarından dem vurmaya çok fazla hakkımız
yokmuş gibi geliyor, ne dersiniz?
Tarihsel olarak Türkiye, çok kültürlü, çok etni-
siteli, çok dilli ve çok dinli bir imparatorluğun mi-
rası üzerine kurulmuştur. Kuşkusuz bir ulus devlet
kurulurken bu çoğulculuk yeterince dikkate alın-
mamıştır.Ancak Türkiye ve Ortadoğu din,mezhep
ve inanç açısından Avrupa’dan çok daha çoğul-
cudur. Bu kadar farklı din, mezhep, etnik yapı ve
inanç pek az yerde vardır. Bu nedenle içinde bu-
lunduğumuz coğrafyanın öteki kültürlere ilişkin
geliştirdiği olumlu bir yapı vardır. Osmanlı Millet
Sistemi de bunun kurumsallaşmış biçimidir.
Suriyelimültecilerebüyükorandakucakaçılmış,
toplum genelde bu insanları kabullenmiştir. Bu-
nun en belirgin göstergesi devlet yanında çok sa-
yıda kuruluşunmültecilere yönelik çalışmalarıdır.
Kampların olduğu yerlerde zaman zaman dışlayı-
cı davranışlar olsa da Türkiye’de Batı tipi ve ben-
zeri yabancı düşmanlığının olduğunu söylemek
mümkün değildir.
Kaderin bir cilvesi olsa gerek, Avrupa Güvenlik
ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Dönem Başkanı İsviçre
tarafından, “Müslümanlara Karşı Hoşgörüsüzlük ve
Ayrımcılık ile Mücadele Özel Temsilcisi” seçildiniz.
Bu seçimin yapılmasında hangi kriterlere dikkat
ediliyor?
Özel Temsilcilik atamasını İsviçre Dönem
Başkanı yaptı. Bu tercihte Avrupa’da İslam ve
Müslümanlar, din-devlet ilişkileri, dinî azınlıklar,
din ve vicdan özgürlüğü, İslamofobi, Avrupa’da
göçmenler ve Türkler gibi konularda yaptığımız
çalışmalar ve yayınlar etkili olmuş olabilir.
Sorumluluklarınız arasında İslamofobi alanında
farkındalık yaratmak ve hoşgörüsüzlüğü azaltmak
için girişimde bulunmak da var. Bu konuda progra-
mınızda neler var?
Özel Temsilci, AGİT Dönem Başkanlığı ile ir-
tibat hâlinde çalışmak durumunda. Bu aslında
temsilî bir görev. Bu görev dahilinde biz, İsla-
mofobi konusunda önceki çalışmalardan yarar-
lanacağız, uzmanlar ile görüşeceğiz. Bilhassa
Müslüman kuruluşların görüşlerini uluslararası
platforma taşımaya gayret edeceğiz. Müslüman-
ların karşılaştıkları sorunların düzenli olarak ta-
kip edilmesi, raporlanması ve geniş bir veri tabanı
hazırlanması için girişimlerde bulunacağız. Son
olarak da ayrımcılık ve hoşgörüsüzlüğün önlen-
mesi için hukuki önlemlerin alınması için öneri-
ler geliştireceğiz.
Avrupa’da gelişen katı
ve dışlayıcı sekülerleşme,
sadece Hristiyanlığa yö-
nelik algıları değil, İslam
ve Müslümanlara ilişkin
algıları da olumsuz etki-
lemektedir.