13
ŞUBAT 2014 • SAYI 228 •
PERSPEKTİF
terörist eylemlerin %1’ine bile tekabül etme-
yen bir oranının Müslümanlar tarafından ger-
çekleştirildiğini duyduktan sonra kimse artık,
“Avrupa’daki şiddet olaylarının çoğundan Müs-
lümanlar sorumlu.” diyemez. Müslüman karşıtı
nefret suçu mağdurlarının %94’ünün kadın ol-
duğu gerçeği karşısında kimse artık kadınlara
kötü davrananların Müslümanlar olduğunu id-
dia edemez. Dolayısıy-
la böylesi bir yaklaşım
Müslümanlar hakkın-
daki algıyı da olumlu
yönde
değiştiriyor;
daha da önemlisi Müs-
lümanların, haklarına
saygı gösterilmesi için
mücadele edeceklerini
ifade ediyor. Medyada
politikacılarla etkili ve
akılcı bir şekilde tartı-
şabilen Müslümanlar
sayesinde Müslüman-
ların Fransız toplumu-
nun bir parçası olduğu
ve haklarının çiğnen-
mesine asla tahammül
göstermeyecekleri al-
gısı zamanla yerleşe-
cek.
CCIF’in bu zamana
kadar gerçekleştirdiği en
etkili çalışma neydi?
Biz İslam’ın bir din
olarak saygıyı hak ettiğini savunuyoruz; bu an-
lamda Fransız mahkemelerinde Müslümanlar
lehine kazandığımız davalar Müslümanlar açı-
sından Fransa’daki hukuki havayı değiştirdi. Ka-
zanılan davalar haricinde 2012’de bir ulusal ile-
tişim kampanyası gerçekleştirdik. Bu insanları
düşünmeye sevk eden başarılı bir kampanyaydı,
zira ana sloganımız “Biz de halkız”dı. Kampan-
ya posterlerini ana caddelere astık. Kocaman bir
poster üzerine Fransız halkını tüm çeşitliliğiyle
tasvir ettiğimiz resimde siyahi insanlar, Arap-
lar, beyazlar, Müslümanlar, Yahudiler, bazısı
başörtülü kadınlar, kimisi sakallı erkekler var-
dı. Tüm bu çeşitlilik içerisinde Fransız halkının
bir parçası olmak için aşırı sağcıların ideoloji-
lerine boyun eğmek zorunda olmadığımızı ifa-
de ediyorduk: “Biz sizin bizi görmek istediğiniz
şekilde değil, olduğumuz hâlimizle Fransızız ve
bu halkın bir parçası olmak için hiçbir şeyimi-
zi değiştirmek zorunda değiliz.” Bu kampanya
Fransız medyasında bir algı kırılmasına ne-
den oldu. “Müslümanlar
geliyor, şimdi üstelik
başörtüleriyle
poster-
lerdeler.” tarzı sözlerle
kampanyaya duydukları
müthiş öfkeyi dillendi-
renler oldu. Politikacılar,
milletvekilleri ve Fran-
sa’daki Thilo Sarrazin
benzeri aşırı sağcılarla
bu meseleleri tartıştık ve
neticede onların söylem-
lerini çürütmeyi başardık.
Yakın zamanda olduk-
ça ses getiren bir diğer
mesele aşırı sağcı lider
Marine Le Pen hakkın-
da açtığımız davaydı.
Kendisi Müslümanların
Paris’in bazı sokaklarında
cemaatle namaz kılmala-
rını –ki bu oldukça nadir
gerçekleşen bir hadise-
dir- Nazi işgaline benzet-
ti. Bunun üzerine biz de
kendisi hakkında suç du-
yurusunda bulunduk ve
Avrupa Parlamentosu onun dokunulmazlığını
kaldırarak yargılanabilmesinin önünü açtı. Bu
olay Fransız medyası için tam anlamıyla bir şok-
tu, çünkü Le Pen’in bu ifadeleri Fransız basını
tarafından o kadar zararsız ve normal bir şeymiş
gibi sunulmaktaydı ki, insanları, “Bakın bunlar
aşırı sağcılar ve bu konuşma nefret söylemleri
içeriyor.” diye uyarmak bize düştü. Bu tarz bir
düşünce yapısının çağdaş ve ilerici olduğu id-
diasındaki Fransız toplumunda yeri olmadığını
hatırlatmanın, CCIF aktivistlerine kalmış olma-
sı bence Fransa açısından gerçekten büyük bir
utanç sebebidir.
Fotoğraf: Flickr.com/Martin Thomas