13
EYLÜL / EKİM
2014 • SAYI 234 •
PERSPEKTİF
Eğer İsrail hükûmetinin halkla ilişki-
ler departmanı, İsrail’in hak ihlalle-
rinin değil, “Yahudiliğin” eleştirilere
maruz kaldığını iddia ediyorsa ve
bizimmedyamız da bu iddiaları
hiçbir eleştiriye tabi tutmadan kabul
ediyorsa, bir dikkat dağıtma strate-
jisinin suç ortağı olunmuş demektir.
dasının delilleri araştırılmaz; aksine, kısmen
oldukça genelleyici nitelikteki bu suçlamalar
haklı olarak kabul edilip sunulur. Bu tek taraf-
lılığın nefreti körüklediği açıktır.
Tabii ki Müslümanların arasında Yahu-
di düşmanı olanlar da vardır. Yahudi karşıtı
komplo teorileri dünya genelinde yaygın bir fe-
nomendir ve Müslümanlar da bundan nasibini
almışlardır. Tabii bu durum, bu komplo teorile-
rinin “Müslümanlara ait bir fenomen” olduğu
anlamına gelmez. Medyamızın büyük bir kısmı,
bu kendini aklayıcı sağcı muhafazakâr diskuru
memnuniyetle benimsemiş ve antisemitizmi
“bizim” değil de “başkalarının” problemi ola-
rak göstermeye oldukça hevesli görünmektedir.
Problemin başkasının sırtına yüklenerek bu şe-
kilde soyutlanmasının yanında, antisemitizmin
artık çığırından çıkmış İsrail-Filistin gerginliği
bağlamında teşhir edilmesi, burada devletle-
rarası hukukun çiğnendiği gerçeğini örter ni-
teliktedir. Bu sebeple, (Müslümanlar arasında)
artış gösteren antisemitizm hakkında uyarılar-
da bulunmak hem İslamofobi’yi körüklemekte
hem de aynı zamanda İsrail hükûmetinin dev-
letlerarası hukuk ihlallerini örtmektedir. Zira
devletlerarası hukuka göre işgal edilmiş bir
bölgenin zulüm gören halkı, bütün imkânlar
tükendikten sonra şiddet kullanarak direnme
hakkına dahi sahiptir. Yani -her türlü roket
saldırısını kınamakla birlikte- etrafı mütema-
diyen çepeçevre kuşatılmış olan Gazze’ye ken-
dini savunma hakkı bahşedilmelidir.
Eğer İsrail hükûmetinin halkla ilişkiler
departmanı, İsrail’in hak ihlallerinin değil,
“Yahudiliğin” eleştirilere maruz kaldığını id-
dia ediyorsa ve bizim medyamız da bu iddi-
aları hiçbir eleştiriye tabi tutmadan olduğu
gibi kabul ediyorsa, o zaman mahir bir dikkat
dağıtma stratejisinin suç ortağı olunmuş de-
mektir. Bunun bir de -Nicolaus Fest’in açık bir
şekilde gösterdiği gibi-İslamofobiye dönüş-
mesi, ikincil hasarlar oluşturmaktadır. Bu du-
rum tartışmalarda işaret edilen grup için ise
retoriğe kapılıp tuzağa düşme ve elle tutulur
kanıtlar yerine aynı şekilde ırkçı argümanlar
kullanma tehlikesini beraberinde getirmekte-
dir. Böylece kendini gerçekleştiren kehanetin
bir sonucu olarak medyanın ilgisinde bir nesne
ya da insanlık dışı söylemlerin üreticisi olmaya
devam ederiz.
Medya Diskurundaki
Canavarlaştırmanın Sonuçları
Müslümanların canavarlaştırılması, onlara
yönelik hukuk ihlallerinin, hukuk ihlali olarak
bile algılanmamasına zemin hazırlamaktadır.
Bunun için Almanya’daki birisinin İsrail’e atıfta
bulunmasına gerek yoktur. Bunu biz kendimiz
yaratıyoruz. Yapıcı rol oynayan Müslümanların
Alman istihbaratı tarafından gözlenmesi, med-
yada damgalayıcı haber yapımına katkı sağla-
maktadır. Jena Üniversitesi’nde “Sahnelenmiş
Terörizm” (Alm. “Inszenierter Terrorismus”)
isimli araştırmanın gösterdiği gibi medyada
oluşturulan Müslüman figürü, istihbarat çalı-
şanlarının Müslümanlara yönelik hukuk ihlal-
lerinin meşru olduğu hissine kapılmasını sağla-
maktadır.
Nicolaus Fest’in yorumu da bu mekanizma-
yı beslemektedir. Öte yandan gazeteci Andra
Dernbach, başka türlü bir şeyin mümkün ol-
duğunu da göstermektedir. Dernbach, 28 Tem-
muz tarihli Tagesspiegel gazetesinde, Fest’in
Müslüman düşmanlığına karşı verdiği cevabın-
da, Müslümanların iltica hakkının kısıtlanması
önerisinin temel hukuk anlayışıyla bağdaşma-
dığını söylemektedir. Belki de bir hukukçu ve
köşe yazarı olan Fest, benzerini Müslümanlar
için iddia ettiği insan haklarının ayaklar altına
alınmasına karşı hassasiyeti önce kendisi edin-
melidir.
*Schiffer, Alman medyasındaki İslam imajına dair araştır-
malar yapmakta ve kendi kurduğu Medya Sorumluluğu
Enstitüsü‘nü (Alm. “Institut für Medienverantwortung” yö-
netmektedir.