11
EYLÜL / EKİM
2014 • SAYI 234 •
PERSPEKTİF
sempati söz konusu olduğu için bu durum şa-
şırtıcı olsa da, aslında İslamofobi, din ile çok
ilintili değildir. Aksine İslamofobi, dışlayıcı bir
ırkçılık, yani bir kültür ırkçılığıdır; farklı konu-
ların etnikleştirici bir dindarlaşma aracılığıyla
bir grupa mahsus kılınmasıdır.
Fakat bu herkesin farkında olduğu bir du-
rum değildir ve bu nedenle çok sık bir şekilde
dinî konular, komplo teorilerine dair açıklama-
larla karıştırılmak-
tadır. Bunun için
en etkileyici ve
ne yazık ki ge-
çerliliğini
hâlâ
koruyan örnek an-
tisemitizmdir.
Kendisine suç
atfedilen grup de-
ğil, bu gruba hınç
taşıyanlar,
yani
medyadaki, düş-
manlığı körükle-
yici figürleri ne-
reden geldiğine,
yayımlanmasına
kimin karar ver-
diğine
bakmak-
sızın içselleştirip
bir dünya görüşü
hâline getiren ki-
şiler bu nefrete
karşı
savaşmak
durumundadırlar.
Medyada bazı
konu ve resimle-
rin seçilmesi süre-
cindeki kısır dön-
güye önce medya
çalışanları yakalanmışlardır. Bunlar, çalışma
şekilleri sebebiyle –ajans havuzları, medya
arşivleri- kalıplaşmış yargıların foyasını orta-
ya çıkarmak yerine onları yeniden ve yeniden
üretirler.
Medyada sunulan figürler ile gerçek arasın-
da (arada gerçeklerden ufak seçmelere dayanan
anlatımlar olsa da) genelde dağlar kadar fark
vardır. Fakat yine de medyada sunulan figürler,
gerçeği ikame ederler. Örneğin Müslümanların
teröre karşı çıkmadıklarına dair düşünce, Müs-
lüman organizasyonların medyada yer bulma-
yan basın bildileri ya da fikirleriyle değil, med-
yamızın yayımlama pratiğiyle alakalıdır.
Karikatür krizinin ele alınış biçimi de, Dani-
marka’da karikatürlerin basılmasından altı ay
sonra bunları Mısır gazetelerinde bastıran belli
aktörlerin kasıtlı tahrikleri olarak değil, Müs-
lümanların çabuk hırçınlaşmasına kanıt olarak
kullanılmaktadır.
Bu tepkiler bütün
dünyada
“Müslü-
man öfkesi” (İng.
“Muslim
Rage”)
olarak
adlandı-
rılmıştır.
Bernard
Lewis, 1990 yılında
aynı isimde bir ma-
kale yayımlamıştır.
Bu makale, İslam’ın
düşman figürü ola-
rak adlandırılma-
sının açılış töreni
olarak değerlendi-
rilmektedir ve aynı
zamanda
Samuel
Huntington’un ki-
tabına da esin kay-
nağı olmuştur.
Focus’un 1995
yılında
“Allah’ın
S a v a ş ç ı l a r ı n d a n
Korkmak”
(Alm.
“Zittern vor Allahs
Kriegern”) başlıklı
kapağı ya da Peter
Schol l -Latour ’un
90’lı yıllardaki kitap
ve yayınları incelendiğinde, İslam algısının 11
Eylül öncesinde ve sonrasında kalite açısından
bir farklılık göstermediği görülmektedir. Müs-
lümanlar geri kalmış, şiddet yanlısı ve kadın
düşmanı olarak görülmekteydi ve bu bugün
de hâla böyle. Son on senede sadece ele alınan
“İslam konuları”nın sayısı arttı. Bu konular
aslında “İslam konuları” da değillerdi üste-
lik, dünya genelinde İslam’a has olmamasına
rağmen şiddet, terörizm, cinsiyetçilik ya da
Cicero dergisinin ağustos sayısındaki kapağı: İslam kötü mü?