Background Image
Previous Page  37 / 68 Next Page
Basic version Information
Show Menu
Previous Page 37 / 68 Next Page
Page Background

37

KASIM

2014 • SAYI 235 •

PERSPEKTİF

Bu Müslüman azınlıklar, azınlıkların içinde

bulundukları özel durumlara aşina olmamış ve

kendi dar dünya görüşleri nedeniyle belli bir

muhakemenin sonuçlarını anlamamış olabile-

cek, belki bir kısmı yakın dönemde Batılı ülke-

lere gitmiş ancak anavatanlarından taşıdıkları

tecrübe ve koşullanmalarla fıkıhçılıklarını sür-

dürmeye devam eden hukukçuların görüş ayrı-

lıklarından uzun süre muzdarip olmuşlardır.

Kur’an’ın değişen yaşamsal gerçekliklere göre

yeniden okunması gerektiğini mi düşünüyorsu-

nuz? Yoksa İslami ilimlerin zengin geleneği, me-

selelere ihtiyaç duyulan cevapları verebilir mi?

Müslümanlar olarak bizler, Kur’an’ın Al-

lah’ın kelamı olduğuna ve zengin İslami gele-

neğin de Kur’an’ın belirli bir zaman ve çağdaki

yorumu olduğuna inanırız. Tüm yorumları aşan

tek mutlak şey Kur’an’ın kendisidir. Bundan ha-

reketle, Müslümanların, kendi zaman ve koşul-

larının ışığında Kur’an’ı anlamak için tüm me-

lekelerini kullanmaları gerektiğine inanıyorum.

Önceki nesil İslam âlimleri sadece bunu yaptı-

lar. Bizim günümüz âlimlerimizden beklediği-

miz de budur; Kur’an’ı, kendi bireysel tercih ve

ön yargılarından arındırarak, olası anlamlarının

sınırları dâhilinde yorumlamaları.

Geleneksel fıkıh yöntemleri yeterli mi sizce?

Günümüz fukahasına nasıl görevler düşüyor?

Büyük âlim ve müçtehidlerin bize bıraktığı

İslam geleneği günümüz ihtiyaçlarına yeterli

cevap veremiyor. Bu içtihatlar, müçtehidin için-

de yaşadığı dönem ve sosyoekonomik koşullar

için üretiliyordu. Bu koşullar, çağımızda orta-

dan kalkmış olabilir, belki aynı müçtehid za-

manımızda yaşıyor olsaydı çıkardığı hükümler

de farklı olacaktı. Kur’an’ı anlamak isteyen, bu-

nun için vakit harcayan ve onun değerleri -yani

tevhid, tezkiye (arınma), imran (medeniyet),

ümmet ve dava- çerçevesinde sunduğu açıkla-

malara kendisini açan kişiler için anlamını ayan

eden Kur’an, bu denklemdeki tek sabitedir.

Bir Avrupa, Amerika veya Çin İslam’ından söz

etmek mümkün mü sizce?

Azınlık Fıkhı, her toplum için farklı bir İslam

anlayışı olacağı anlamına gelmiyor. İslam Hz.

Âdem’le başlayıp Hz. Muhammed (s.a.v.)’le bi-

ten bir dindir. İnsanlık da ırk, renk ve etnisite

açısından farklı tezahürleri olan tek bir ailedir.

Bu farklılıklar İslam’ın hayat anlayışı içerisin-

deki insani deneyimin zenginleşmesi içindir ve

değişik bağlamlar içerisinde Kur’an’ı anlamada

zenginlik sağlar. Bizler İslam’ın Hz. Âdem’den

bizim modern zamanımıza uzanan bir din ol-

duğuna, Allah’ın tüm nebi ve resullerinin aynı

aileye ait olduğuna ve insanlığın dünyayı işleyip

onda yerleşecek tek bir aile olduğuna inanırız.

Avrupa’da yaşayan Müslümanlar, Mekke, Me-

dine, Habeşistan ve Endülüs’teki İslam toplumla-

rının deneyimlerinden nasıl faydalanabilir?

Peygamberimiz ashabına Habeşistan’a git-

melerini emretti ve onlara dedi ki: “Eğer Ha-

beş’e giderseniz sizin için daha iyi olacaktır, ta

ki Allah sizden sıkıntıyı alana dek; çünkü oranın

hükümdarının haksızlığa tahammülü yoktur ve

orası dost ülkedir.” Bu, kendi vatanlarında zul-

me uğrayan ve göç ettikleri ülkelerde özgürlüğü

ve ekonomik refahı bulmak amacıyla, ekonomik

ve muhtemelen siyasi zorluklar altında Avru-

pa’ya göç etmek zorunda kalanlar için alınabi-

lecek bir derstir.

Müslümanların yönetilene karşı muamele-

lerinde en yüce ahlaki standartları sergilediği

Endülüs’ten ders çıkarabiliriz. Müslüman yö-

neticiler “herkese adalet” anlayışından saparak

maddi kazanımlar için birbirleriyle savaşmaya

başladıklarında, Endülüs’ten zorla çıkartılmış

ve Kuzey Afrika civarındaki bölgelere azınlık

hâlinde dağıtılmışlardır. Benzer şekilde, Avrupa

ile Kuzey ve Güney Amerika’daki Müslümanlar,

davranışlarında en yüksek ahlaki ve etik stan-

dartları sergilerlerse yeni ülkelerindeki yurttaş-

ları tarafından kabul edilip saygı göreceklerdir.

Avrupa’daki Müslümanlar, sorunsuz bir ya-

şamları ve iyi bir gelecekleri olsun istiyorlarsa

İslami etik ve Kur’ani değerlere bağlı olmalı ve

adalet, özgürlük, eşitlik ve ahlaki değerlere des-

tek vermelidirler. Yalan söylemez, hırsızlık yap-

maz, zulmetmez, zinaya teşebbüs etmezlerse,

bu diğerleri için iyi bir örnek olur. Zira unutul-

mamalıdır ki İslam, ahlaki değerlerini sergile-

yen bir Müslüman topluluk yoluyla savaşa gerek

kalmaksızın Mısır’da yayılmıştır.