Dosya/Söyleşi
46
PERSPEKTİF
• SAYI 233 • TEMMUZ / AĞUSTOS 2014
Diğer dinlerin mensuplarıyla ortak çalışmalar
gibi girişimlere şüpheyle yaklaşılması hakkında
ne düşünüyorsunuz?
Müslümanların Müslüman olmayanlarla sa-
vaş hâlinde olduğu ve onlarla beraber yaşamayı
reddettikleri şeklindeki iddialar yaygın olsa da
siyer ve 1400 yıllık İslam tarihine bakıldığında
bu önermenin doğruluk payı olmadığı görülür.
Örneğin Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Yahudi mil-
letiyle beraber yaşamı düzenleyen sözleşmeler
imzaladığı bilinmektedir. Müslümanların, Ya-
hudilerin ve Hıristiyanların İspanya’da 700 yıl
beraber yaşadığı ve bu beraberliğin, Müslüman-
ların politik hâkimiyetinin sonuna yaklaşırken
sona erdiği de bilinmektedir. Osmanlı Devleti’n-
de de “millet-i Ermeni”, “millet-i Rum” kalıpla-
rının yanında hukuken ve kültürel olarak özerk
“millet-i Yahud” bulunmaktadır. Farklı Hristiyan
mezheplerine mensup kişilere ya da Yahudilere
düşmanlık beslenildiği zamanlarında Osmanlı
Devleti Yahudiler için sığınma yeri olmuştur.
Geleneğimiz ve Kur’an’ın emirleri, Müslü-
manlar ve diğer inançlara mevcut kişiler arasın-
da en iyi biçimde iletişimi gerektirmektedir (bkz.
Nahl suresi). İslam’ın amacı dünyada adaleti
sağlamaktır; insanların ve dünya görüşlerinin
çeşitliliği Allah’ın ayetlerinden biridir.
Kur’an’da Yahudilere karşı dile getirilen eleşti-
rileri, örneğin Maide suresi 13 ve 82. ayetleri nasıl
anlamak gerekir?
Siyasi ve ideolojik amaçlar doğrultusunda
Kur’an’ın birbiriyle bağlantılı ve bütün teşkil
eden bölümlerinden parçaları öne sürmek doğru
değildir. Kur’an, Yahudileri, Müslümanların ka-
dınlarıyla evlenebileceği ve kendi inançlarınca
kestikleri etlerin helal sayılıp Müslümanlarca
“AntisemitizmTarihimizin Parçası
Değil, Bundan Sonra da Olmamalı.”
FFEU temsilcisi Moussa Al-Hassan Diaw ile Müslüman Yahudi ilişkilerinin Avru-
pa’da azınlık durumunda bulunan her iki dininmensupları için sağlayabileceği
katkılar üzerine konuştuk.*
yenilebileceği ehli kitap bir halk olarak tanıtmış-
tır (bkz. Mâide suresi).
Mâide suresinin 12. ve 13. ayetinde, İbn Ke-
sir’in tefsirinden de anlayabileceğimiz üzere
İsrailoğulları bir yemin etmiş, sonrasında ise
yeminlerini bozmuşlardır. Bu ayeti, peygam-
berlerinin sözünü dinlemeyen geçmiş kavimle-
re yapılan ve herkesin ders çıkarması gereken
genel bir uyarı olarak anlamak gerekir. Aynı
surenin 82. ayetinden 86. ayetine kadar olan
bölümde İbn Kesir’e göre, Habeşistan Kralı Ne-
caşi’nin gönderdiği Hristiyan din adamlarının
ziyareti anlatılır. Açıklamada vahyedilen ayet-
lerin bu kişileri ele aldığı da ifade edilir. Aynı
durum, geçmişte peygamberlerini dinlemeyen
Yahudi toplumu için de geçerlidir. Tıpkı elçi
olarak gönderilen Musa (a.s.)’nın varlığına rağ-
men puta tapmaya devam ettikleri için İsrail
oğullarının bir kısmının -Tevrat’ta da anlatıldığı
üzere- cezalandırılması gibi. Kur’an’da da anla-
tılan bu hadiseler bugünkü okuyucuya aynı ita-
atsizliği yapmaması için uyarı mahiyetindedir.
Hem İsrail’in bölgedeki Müslümanlara uygu-
ladığı yapısal ayrımcılığa karşı çıkmak, hem de
Yahudilerle Müslümanlar arasındaki ilişkilerin ge-
liştirilmesi için ortak çalışmalar gerçekleştirmek
mümkün mü?
Yahudiler, dinî, siyasi açıdan ya da dış görü-
nüşleri, hisleri ve düşünceleri bakımından katı,
aynı düşünceye sahip veya her bireyi aynı de-
recede laik ya da aynı derecede inançlı tekdüze
bir topluluk değildir; aynı Müslümanlar gibi. Ya-
hudi-Müslüman diyalog buluşmalarında İsrail,
Suudi Arabistan, Suriye veya İran gibi konular
sıkça tartışılır. Arap İsrailliler veya Ramallahlı
Filistinliler düşüncelerini bazen alevli tartışma-