Haziran 2014 - page 35

35
HAZİRAN 2014 • SAYI 232 •
PERSPEKTİF
Latin Amerika’da yaşayan Almanların, Almanya’daki Almanlardan çok
daha tutucu olduğu söylenir. Zira orada azınlık içinde yaşamaktadırlar ve
50’li yıllarda yanlarında götürdükleri değerleri korumakta daha tutucudur-
lar. Aynı şey Türkler için de geçerli; İstanbul’da yaşayan bir Türk kendini
yaşadığı toplumun bir parçası olarak kabul eder ve fazla düşünmez; ama
Almanya’da yaşayan bir Türk, 60’lı yıllarda anne-babasının getirdiği ve
kendisine aktardığı değerleri koruma ihtiyacını daha çok hisseder.
aslında herkes ödüyor. Çünkü devlet bu kişiye
sosyal yardımla destek olmak zorunda kalıyor.
Amerika’da ise Chinatown gibi paralel toplum-
lar kimseyi ilgilendirmiyor veya Almanya’da
olduğu kadar sıkıntı yaratmıyor. Neden? Çünkü
kişi, Amerika’da paralel toplum içinde yaşıyorsa
ve başarısızsa bu durumdan kurtulmak sadece
kişinin kendisine kalıyor. Alman devleti, kişilere
yapacağı sosyal yardımları nihayetinde vergiler-
le alıyor. Alman toplumunda paralel toplumla-
rın kaygı konusu hâline getirilmesinin rasyonel
tabanı budur.
Yani, elitlerin kurduğu bir paralel toplum dev-
lete bir maliyeti olmadığı için sorun teşkil etmiyor.
Evet, başarısız olmaları söz konusu olmadığı
için ve yeteri kadar maddi kaynakları olduğu için
topluma yük getirmiyorlar. Meseleye Almanya
açısından bakalım: Türkiye kökenli bir göçmen
dil öğrenmiyor, topluma bir katkı sağlayamıyor
ve yalnızca kendi grubu içerisinde duruyorsa bu
kişinin sosyal yardımla geçinme ihtimali yük-
sektir. Bu yüzden bu kişi toplumun tamamına
yük olmaktadır. Fakat aynı şey kendi aralarında
yaşayan elitlerde olduğunda bir sorun teşkil et-
miyor, çünkü devlete herhangi bir yükleri yok.
Dolayısıyla bu tartışmada “toplumsal yük” ol-
gusunu göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Bedenen burada, zihnen Türkiye’de yaşama-
nın uzun vadede Avrupalı göçmenlere kaybetti-
recekleri neler olabilir?
Bu meseleye “kaybetmek” açısından bakmak
doğru mu bilmiyorum. Biraz da güçlenen Türki-
ye açısından bakmak gerek. Birçok insan, ken-
disini çeşitli sebeplerle buranın bir parçası gibi
hissedemiyorsa güçlenen Türkiye ile bir özdeş-
leşme içine gidip, “Ben de oralıyım. Orası da be-
nim bir parçam.” iddiasında bulunabilir. Böylece
kişi Türkiye’nin siyasetiyle, Türkiye’deki geliş-
melerle ilgilenir. Öte yandan son yıllarda geli-
şen sosyal medyanın da bu düşünceye katkısı
var. Bir bölgedeki olayları takip edebilmek için
artık bizzat o bölgede yaşamak gerekmiyor. Ben
bunu şahsen bir sıkıntı olarak görmüyorum. Öte
yandan Alman siyasetiyle ilgilenen göçmen kö-
kenli insanların da sayısının arttığını görüyoruz.
Meseleye “ya o, ya bu” şeklinde değil de, “hem
o, hem bu” şeklinde yaklaşmakta fayda var.
Son olarak; çoğunluk toplum, paralel hayat
sürdüğünden sürekli şikayetçi olduğu azınlıklarla
iç içe yaşamaya ne kadar hazır dersiniz?
Bu zor bir soru. Toplum homojen bir kitle de-
ğil. Örneğin eskiden, “Yabancıların gelmesiyle
yükselecek miyim, alçalacak mıyım?” gibi kaygı-
lar vardı. Bütüne bakmaktan ziyade, toplumun
hangi alanları bu bütünleşmeye daha açık, han-
gi alanları daha kapalı, ona bakmak gerekir. Bazı
kişi ve kurumlarda ihtiyaç söz konusu olduğun-
da açılım kaçınılmazdır. Örneğin polis, itfaiye
gibi kurumlar eskiden tam olarak Almanların
elindeydi, ama şimdi polisler yabancı köken-
li gençlere yönelik programlar yapıyor. Çünkü
ihtiyaç var. Yine mesela hasta bakım servisinde
büyük bir ihtiyaç olduğu için açılım oluyor. Kali-
fiye eleman arayışında çok büyük bir açılım var.
İhtiyaç ağır bastığı için zihniyet de değişiyor.
1...,25,26,27,28,29,30,31,32,33,34 36,37,38,39,40,41,42,43,44,45,...68
Powered by FlippingBook