Background Image
Previous Page  44 / 68 Next Page
Basic version Information
Show Menu
Previous Page 44 / 68 Next Page
Page Background

Dosya/Söyleşi

44

PERSPEKTİF

• SAYI 235 • KASIM

2014

arasında kalan Müslümanlar için ne tarz çözüm

yolları öneriyorsunuz?

Burada da tafsilata gitmek gerektiğini dü-

şünüyorum. Kimi durumlar mevcut içtihatlarla

çözüme kavuşturulabilir. Kimi durumlar içinse

yeni içtihatlar geliştirilebilir. Prensip olarak

bunda bir yanlışlık yoktur.

Fakat şunu önemle hatırlatmak isterim:

Müslümanlar azınlık durumunda yaşadıkları

yerlerde karşılaştıkları gayri İslami uygulama-

ların düzeltilmesi noktasında sonuç getirici

kamuoyu oluşturma ve lobi çalışmaları yapma-

dılar. En azından günümüze kadar bu durum

böyle olageldi. Burada mevcut olumsuzluğu

mümkün olabildiğince düzeltmek için müca-

dele etmek yerine, hemen fıkhı mevcut duruma

uyarlama ve yeni içtihat arayışlarına girmek

doğru değildir.

Azınlık statüsünde yaşayan Müslümanların

helal kesim konusunu “problem” olmaktan çı-

karabilecek potansiyele sahip olduğunu düşü-

nüyorum. Kamuoyu oluşturma çalışmalarına

yeterli ağırlık verilir ve gerekli altyapı ve dona-

nıma sahip olunursa bu konu kolaylıkla çözülür.

Bu alanda Yahudilerin çalışmaları bizler için

ufuk açıcıdır.

Banka meselesi ise sadece azınlık durumun-

dakilerin değil, bütün Müslümanların ortak

problemlerinden biri olarak varlığını maalesef

sürdürüyor. Bunun için yeni fıkıh/içtihat ara-

yışlarına girmenin mevcut duruma meşruiyet

elbisesi giydirmekten bir farkı yoktur. Birçok

bileşeni bulunan bu mesele hakkında ümmetin

ortak iradesi olmadan nihai çözüme ulaşmak

mümkün görünmemektedir.

Azınlık Fıkhı kapsamında al-Alvani’nin dile

getirdikleri başta olmak üzere verilen hangi fet-

vaları, hangi açılardan sorunlu görüyorsunuz?

Burada tekil konulara dair fetvalardan önce,

meseleyi okuma biçimi tartışılmalıdır. Evet,

Müslümanlar tarihlerinde ilk kez büyük kitleler

hâlinde gayrimüslimülkelerde azınlık statüsün-

de yaşamaya başladılar. Öncelikle bu durumun

sorgulanması gerekir: Gayrimüslim bir ülkeyi

vatan edinerek orada azınlık statüsünde yaşa-

mak Kur’an ve sünnete göre mümkün müdür?

Bu soru cesaret ve dürüstlükle cevaplandı-

rılmadan diğer meselelere geçmek doğru değil.

Al-Alvani ve diğerleri bu soruya cevap vermek

yerine, “Müslümanların diğerlerine adaletli/iyi

davranması” konusunda ruhsat getiren nassları

(Mâide, 5: 8-9; Hadîd, 57: 25; Mümtehine 60:

8-9) meselenin temeline yerleştiriyor. Oysa bu

mahiyetteki nasslar Müslümanların –bağlam

ve vurgularından da rahatlıkla anlaşılabileceği

gibi– hâkim unsur olduğu bir fotoğrafın içinde

anlamlıdır. Bu nassların, konumu gereği gayri-

müslimlerden adalet ve iyilik beklentisi içinde

bulunan Müslümanları anlattığını söyleyebil-

mek için sadece mevcut anlama usulünü değil,

olguyu da hayli zorlamak gerekir!

Azınlık Fıkhı söylemi, Müslümanları gayri-

müslim ülkelerde “hak talep eden” konumuna

ikna etmek dışında uzun vadede belki daha

başka cüzi kazanımlar elde etmelerine yardımcı

olabilir; ama bunun, Müslümanların öncelikle

kendi ülkelerindeki olumsuz şartlarla mücadele

azmini kırıcı, giderek Müslümanların medeni-

yet kurucu iradesini dumura uğratıcı bir fonksi-

yon icra ettiğine dikkat edilmelidir. Müslüman-

lar evrensel misyonlarını azınlık statüsüne ve

psikolojisine rıza göstererek nasıl ifa edecekler?

Esasen dünya tarihi boyunca hangi “azın-

lık”, medeniyet kurma iradesini gösterebilmiş

ve bunu başarmıştır? Dolayısıyla ya Müslüman-

ların böyle bir misyonunun/sorumluluğunun

bulunmadığını söyleyecek, ya da Bakara’nın

214. ayetini bugün inmiş bir ayet gibi okumayı

deneyeceğiz.

Bir noktayı açık yüreklilikle tesbit edelim:

Bugün gayrimüslim ülkelerde azınlık statüsün-

Mevcut olumsuzluğu mümkün olabildiğince düzeltmek için mücadele etmek

yerine, hemen fıkhı mevcut duruma uyarlama ve yeni içtihat arayışlarına gir-

mek doğru değildir.