Dosya
48
PERSPEKTİF
• SAYI 235 • KASIM
2014
İslamofobi, ırkçılık gibi konuların
Müslümanlarca gündemde tutulma-
sı hiç kuşkusuz anlaşılır bir husustur.
Ancak, bu tür konuların yanında
Müslümanların içinde yer aldıkları
topluma temelden katkı sağlayacak
reçeteler de üretebilmeleri gerekir.
leri katkıların belirlenmesini ifade etmektedir.
Üçüncü boyut olan dinî-ilmî zemin bakımın-
dan denilebilir ki, Müslümanların Müslümanca
yaşamalarını sağlayan, gerek kendi aralarında
gerekse toplumun diğer üyeleriyle aralarındaki
münasebeti sağlıklı bir şekilde düzenleyen ye-
gâne zemin olarak İslami ilimler görünmekte-
dir. Dolayısıyla din ile hayat arasındaki irtiba-
tın sahih bir şekilde kurulabilmesi, Yaratıcı’nın
muradına uygun bir yaşamın sürdürülebilmesi,
siyasi-hukuki ve toplumsal boyutların yanı sıra
ciddi ve sağlıklı bir İslami ilimler geleneğinin
oluşması ile mümkün görünmektedir. Bu bağ-
lamda yeni kurulan İslam İlahiyatı enstitülerine
çok büyük görev ve sorumluluklar düştüğü açık-
tır. Başta devlet olmak üzere, ilgili kurumların
ve Müslüman cemaatlerin bu konunun içinde
yer almaları ve bu süreçte etkin olma gayret-
leri doğal karşılanmalıdır. Müslümanların bu
durumun farkında olup çoğunluk toplumunun
ve devletin söz konusu etkisine katkı sağlaya-
bilmeleri meşru bir hukuki-dinî-ilmî zeminin
oluşturulabilmesiyle gerçekleşebilir. Diğer yan-
dan içinde yaşadığımız zaman, mekân ve şartla-
rın İslam algımıza ve yaşantımıza tesir ettiği de
bir gerçektir. Gerek kimi akademisyenlerde ge-
rekse sosyal alanda etkin bazı yazarlarda görül-
düğü üzere “liberal bir İslam” söyleminin yay-
gınlaşması bu çerçevede izah edilebilir. Bununla
birlikte, en azından şimdilik bu tür temayüller
daha uzun bir süre genel İslam algısı içinde mar-
jinalliğini korumaya devam edecektir. Bu olgu,
yaygın İslam telakkisinin kendisini gözden ge-
çirmesine, tutarlılık ve otantikliğini tahkim et-
mesine vesile olabilecek bir fırsat ve motivasyon
kaynağı olarak da değerlendirilebilir. Kanaati-
mizce ideolojik bir mahiyet kazanmadığı ve iyi
niyet korunduğu sürece, farklı bakış açıları –
bu bakış açıları zaman zaman hâkim telakkiye
mensup olanları rahatsız etse de- son tahlilde
katkı sağlayıcı nitelikte olacaktır. Şu da unutul-
mamalıdır ki, ideolojik hüviyete bürünme, en az
“yenilikçi/liberal” bakış açıları kadar, muhafa-
zakârlık iddiasında olan yaklaşımların da içine
düşebileceği bir tehlikedir.
Yalnızca İslam dini özelinde değil, genel ola-
rak dinler, her zaman içinde yeşerdikleri top-
lumlara uyum sağlayan, her hâlükârda ihtilaf ve
kavgalardan çekinen ve insan hayatını kolaylaş-
tıran kurumlar olarak algılanmamalıdır. Daha
açık bir ifadeyle dinler her zaman “olumlayıcı”
değildirler. Dinlerin, bunun yanında ve ötesinde
toplumdaki ahlaki yozlaşmayı ve haksızlıkları
dillendiren ve gerektiğinde haktan ve hakikat-
ten yana tavır alarak bu uğurda gerekli müca-
deleyi vermeyi teşvik eden özellikleri vardır.
Dolayısıyla genelde bütün dinlerin, özelde ise
İslam’ın temel değerleriyle çelişen kimi modern
değer ve telakkilerin, İslam dininin mensupları
tarafından benimsenmeyip eleştiri konusu ya-
pılması doğal karşılanmalıdır.
Bu nokta, aynı zamanda Müslümanların,
içinde yaşadıkları topluma esaslı katkı sağla-
yabilecekleri alanı da işaret etmektedir. İsla-
mofobi, ırkçılık gibi konuların Müslümanlarca
gündemde tutulması hiç kuşkusuz anlaşılır bir
husustur; ancak, bu tür konuların yanında Müs-
lümanların içinde yer aldıkları topluma temel-
den katkı sağlayacak reçeteler de üretebilmeleri
gerekir. İslam’ın edilgen değil, normatif ve aktif
bir karaktere sahip olması da bunu gerektirmek-
tedir. Alman Anayasası da, seküler yapısının bir
gereği olarak bütün dinlere eşit mesafede bu-
lunan özelliği ile bu katkıya uygun bir zemin
teşkil etmektedir. Müslümanların ve dolayısıyla
İslam’ın özelde Alman toplumuna genelde ise
Avrupa toplumlarına nasıl ve hangi ölçüde kat-
kı sunabileceğinin çerçevesinin İslami ilimler
tarafından belirlenmesi ise özellikle vurgulan-
ması gereken bir boyuttur. İslami ilimlerle, 1400
yıllık geçmişi olan, özgün yöntem ve kavramlar
geliştirmiş ciddi bir ilim geleneğinden bahse-
dilmektedir. Müslümanca yaşama yönelik uzun