Background Image
Previous Page  45 / 68 Next Page
Basic version Information
Show Menu
Previous Page 45 / 68 Next Page
Page Background

45

KASIM

2014 • SAYI 235 •

PERSPEKTİF

Bugün gayrimüslim ülkelerde azınlık statüsünde yaşayan Müslümanlar, ya-

şadıkları ülkenin sosyal, ekonomik ve siyasi hayatına katılmaya ve belli ölçü-

de karar mekanizmalarında yer alır duruma gelmeye başlamıştır. Ancak o

Müslümanlar için hâlâ birinci derecede önemli soru(n) şudur: Gelecek nesille-

ri, çocuklarımızı, torunlarımızı kurtarabilecek miyiz?

de yaşayan Müslümanlar, yaşadıkları ülkenin

sosyal, ekonomik ve siyasi hayatına katılmaya

ve belli ölçüde karar mekanizmalarında yer alır

duruma gelmeye başlamıştır; bu noktalarda gi-

derek artan bir oran ve etkinlikten söz etmek

de mümkün olabilir. Ancak o Müslümanlar için

hâlâ birinci derecede önemli soru(n) şudur:

Gelecek nesilleri, çocuklarımızı, torunlarımızı

kurtarabilecek miyiz?

Helal kesim, faizli muamele, çorap üzerine

mesh, kadın-erkek karışık eğitim gibi cüzi me-

selelerden önce bu külli sorunun cevabı üze-

rinde açık yüreklilikle durmak durumundayız.

Yakıcı soru şudur: Müslümanları bu ülkelerde

tutan nedir? Hangi İslami kaygı ya da zaruret

buralarda azınlık statüsünde yaşamaya bizi

mecbur etmektedir?

Farklı ülkelerde birbirinden farklı sosyal ger-

çekliklere sahip olan Müslümanlara, aynı mesele-

ye dair farklı dinî cevazların verilmesi ne tür tehli-

keleri beraberinde getirir? Bu tarz özel hükümler,

dünya Müslümanlarını “ümmet” kavramından

uzaklaştırır mı?

Ümmet kavramı temelde “ortak evrensel de-

ğerler” sistemi üzerine oturur. Bu kavramı soyut

ideolojik zeminden somut gerçekliğe dönüş-

türense kültür ve medeniyettir. Azınlık Fıkhı

söyleminin, Müslümanları zihnî ve tecrübî ai-

diyetlerinden/birikimlerinden radikal biçimde

koparıp “kurucu irade”den soyutlayarak “ikinci

sınıf insan” psikolojisine/statüsüne savurduğu

inkâr edilemez bir hakikattir! Nerede hayata

özne olarak katılan ve bütün insanlığa dönük

“emr-i ma’ruf nehy-i münker” yapma vasfına

sahip, en hayırlı/üstün mevkiyi ihraz etmiş olan

ümmet; nerede gayrimüslim bir dünyada nere-

deyse bütün hayatını dışlanmamak, horlanma-

mak, mahrum bırakılmamak adına varıyla yo-

ğuyla mücadele etmeye adamış azınlık?!

Dolayısıyla üzerinde konuştuğumuz me-

sele, şu veya bu ülkenin yerel/örfî özellik-

leri dikkate alınarak vaz edilmiş olan de-

ğişken fıkhi hükümler değil. Yahudilerin ve

Hristiyanların yaşadığı tecrübeyi çok iyi tah-

lil etmek durumundayız. Onlar vahyin çizdi-

ği sınırları “zaman/mekân/durum farklılığı”

gerekçesiyle değiştirme cürmünü nasıl bir

zihnî kırılma yaşayarak irtikap etmişlerdi?

“Reform, yenilenme, modernite, muasırlık”;

bunlar Azınlık Fıkhı kapsamında sıkça kullanı-

lan kavramlar. Azınlık Fıkhı örneğinde biz Müs-

lümanlar, aslında fıkhın içinde bulunduğu çağa

uygun hükümler ihtiva ederek “yenilenmesi” ve

sosyoloji, iktisat, siyasi bilimler dahil olmak üze-

re disiplinlerarası bir bakışın fıkıh geleneğindeki

yeri ya da “geleneksel fıkhın aşılması” gibi konu-

larda daha farklı ve genel sorularla mı karşı kar-

şıyayız?

Fıkhın öncelikli sorumluluğu Müslüman-

ların içinde bulunduğu problemlere çözüm

bulmak değildir. Fıkhın öncelikli sorumluluğu

Müslümanlara murad-ı ilahî doğrultusunda bir

dünya kurmaktır. Yani Müslümanlar fıkıh mele-

kesini öncelikle Yüce Allah’ın bizden ne istediği

sorusuna cevap bulmak üzere işletmişlerdir, iş-

letmelidirler. Hayat bu temelde kurulduktan ve

İslami bir toplum inşa edildikten sonra günlük

hayatta karşılaşılan meselelere çözüm getirmek

elbette fıkhın görev sahası içindedir. Bunun için

hangi disiplinlerden yardım almak gerekirse bu

yapılır ve esasen bu noktanın Azınlık Fıkhı me-

selesiyle doğrudan bir bağlantısı yoktur.