Dosya
28
PERSPEKTİF
• SAYI 235 • KASIM
2014
bir parçası olma gibi küresel bir boyut kazandırdı.
Müslüman azınlıkların, bulundukları ülke-
lerde siyaset sahnesinde görünür hâle gelmele-
rinin ardından birtakım tepkiler de yükselmeye
başladı. Müslümanların “ümmet”i ulus devletin
önüne koyacağı ve dolayısıyla da iyi birer vatan-
daş olamayacakları ön kabulünü 11 Eylül faciası
ve ardından gerçekleşen Londra ve Madrid sal-
dırıları pekiştirdi. İslam’ın modernite karşıtı ol-
duğu ve mensuplarının modern Batı’ya entegre
olamayacağı entelektüeller ve siyasiler arasında
dile getirildi. Müslümanlara karşı yürütülen bu
düşmanlık ise bazı Müslümanların dinlerine bağ-
lılıklarının artmasına ve İslami kimliklerinin pe-
kişmesine sebep oldu.
Azınlıkların Örneğinde
Görünürleşen Dinî Sorunlar
Seküler gayrimüslim bir topluluk içinde Müs-
lüman azınlık toplumu inşa etmek İslam fıkhın-
da daha önce emsali görülmemiş bir uygulama.
Fıkıhta Müslümanların devletin hâkim gücü ol-
madığı bir pozisyon zikredilmiyor. Müslümanla-
rın içinde bulundukları bu durumun temel İslam
fıkhında bir karşılığının olmaması; “İslam fıkhı-
nın hayatımızdaki rolü nedir?”, “Gayrimüslim bir
coğrafyada sürdürmekte olduğum yaşantımın
moral ve etik anlamı nedir?”, “Hâkim gayriislami
kültür, politika ve toplumla iletişimim nasıl ol-
malı?” gibi bazı teorik soruların ortaya çıkmasına
sebep oldu. Bu sorular zamanla; İslam’da yasak-
lanmış şeylerin mevcut olduğu banka, restoran
gibi yerlerde çalışmanın yanı sıra kredi, sağlık ve
araç sigortası gibi uygulamaların kullanılabilirli-
ğini de kapsayan pratik bir boyut kazandı. Bu ko-
nular hakkında fetva alma ihtiyacı da Doğu’daki
Arap ve diğer Müslüman ülkelerinden din adam-
ları vasıtasıyla karşılandı. Bu din adamlarının ve
köken ülkelerden ihtiyacı karşılaması için getiri-
len imamların da bu konularda vermiş oldukla-
rı cevaplar tatmin edici nitelikte değildi; bunlar
Doğu ile Batı arasındaki kadim çekişmeyi yansı-
tan, Batı’nın yozlaşmış olduğu düşüncesi üzerine
bina edilmişlerdi.
Müslüman azınlıklar, yukarıda da değinil-
diği üzere git gide bulundukları ülkelerdeki
güncel hayatın içerisinde daha fazla yer al-
maya başladılar. Demokratik liberal çevrele-
rin sunduğu desteği de fırsat olarak görüp Ba-
tı’nın kalbinde yeni bir ev inşa ettiler. Göçmen
Müslüman liderler birçok İslam hukukçusunu
da yanlarına alarak Fıkh’ul-Akalliyat (Azınlık
Fıkhı) konseptini oluşturdular. Bu içtihat, azın-
lıklara yabancılıklarının ve pasifliklerinin üste-
sinden gelme imkânı tanıma iddiası taşıyordu.
Modernite ve Gelenek Arasında
Müslüman Azınlık
Batı’da Müslüman toplulukların zuhur etme-
si, bunların modernite ve toplumun (sekülerleş-
me, bireyselleşme ve özelleşme gibi) liberal olgu-
larıyla etkileşimi İslami sosyal ve dinî yaşamda
dönüşümlere yol açtı. Bu dönüşümler birçok
düzeyde incelenebilir. Örneğin imam, gelenek-
sel olarak caminin idari işleri ile ilgili iken Batı
kontekstinde bu vazife idarecilere tevdi edilir ve
imam daha çok eğitim işleriyle meşgul olur. Bir
başka örnek ise kadının toplumdaki yeri bağla-
mında verilebilir. Kadınlar geleneksel olarak dinî
ve sosyal kuruluşlarda gözükmezken artık İslami
kuruluşların sözcüleri ve temsilcileri olabilmek-
teler. Tabii ki sekülerleşmenin İslami kuruluşlar
üzerindeki etkisi yadsınamaz. Eğitim, göç, politik
ve ekonomik baskılar, felsefi ve entelektüel tartış-
malar geleneğin oluşmasında oldukça önemli bir
role sahip. Bu sosyal olgular değiştikçe dinî gele-
nek de bu değişikliklere uyum sağlamak için ken-
dini yeniler ve yeniden yapılandırır. Başka bir de-
yişle, bu dönüşüm gerçekleşmezse gelenek ölür.
Azınlık Fıkhı, Batı’nın İslam’a dâhil veya bir
tebliğ coğrafyası olduğu, Batılı gayrimüslim
devlet idaresi değerlerinin birçoğunun İslam ile
uyumlu olduğu düşüncesini yerleştirdiği anda,
Müslümanların ve gayrimüslim toplumun payla-
şabileceği sosyal ve kültürel bir zemin hazırlan-
mış oldu. Tabii bu, İslam geleneği ile modernite-
nin belli başlı olguları arasında anlaşmazlıkların
olmadığı anlamına gelmiyor.
Modernite ve gelenek arasındaki etkileşim
Azınlık Fıkhı oluşum sürecinde araştırılabilir. Bu
bağlamda üç pozisyondan bahsedilebilir: Litera-
listler (metni yoruma kaçmadan aynen o metin-
de yazıldığı gibi algılayanlar), muhafazakârlar ve
yenilikçiler. Literalist hukukçular diğer ikisi ara-