Gündem
14
PERSPEKTİF
• SAYI 235 • KASIM
2014
Diskur teorisi açısından bakıldığında başlık-
taki konuya dair asıl soru farklıdır ve bu soru,
çeşitli genellemeleri de ortaya çıkartmaktadır.
Çünkü şu açıktır ki; kim, herhangi bir olaya karşı
fikrini dile getirirse, onu önemli buluyor demek-
tir. Bir itham ya da yakıştırmanın değerlendiril-
mesi konusunda her zaman dikkatli olunmalıdır.
Herhangi bir ithamı değerlendiren biri, artık bu
ithamdan kurtulamaz, zira bilinçaltı “inkarı” ta-
nımaz.
Şu cümleyi örnek alalım: “Aids’in eşcinsellik-
le bir alakası yoktur!” Bu tarz bir cümlenin ardın-
dan artık “cinsel yönelim” ve “hastalık” gibi iki
konu alanının bağlantılı hâle gelmesinden artık
kurtulamazsınız. Kısa süre önce dikkat çekmeye
çalışan Akif Pirinççi, Kassel Üniversitesi’nde ça-
lışan kadın bir cinsiyet araştırmacısına hakaret
ettiğinde ve bu araştırmacının bilimsel açıkla-
maları sebebiyle tuhaf cinsel eğilimleri olduğu
iftirasında bulunduğunda zekice olan, itham
edilenin niteliksiz bu iftiralara karşı şahsi bir po-
zisyon almaması ve cevap vermemesiydi; araş-
tırmacı aynen böyle de yaptı. Zira bu tarz bir it-
hamı ciddiye almak, erdemsizlik olurdu. Nitekim
Kassel Üniversitesi de internet sitesinde, sadece
akademik açıdan önem arz eden sorunlara cevap
verileceğini açıkladı. Bu, güzel bir yaklaşım.
Müslümanlar, IŞİD’eMesafelerini
Vurgulamalı mı?
Ben de Broder&Co gibi tüccar grupların it-
hamlarıyla ilgilenmekten daima kaçındım.
Çünkü bu ithamların benimle bir alakası yoktu;
bunlar iftira atanların sorunlarını ortaya çıkartı-
yordu sadece. CDU-Milletvekili Ruprecht Polenz
de, Facebook sayfasında, yakışıksız tartışmala-
ra karışması durumunda ne olacağını hissetmiş
olmalıdır. Sayfasında ve bloglarda kendisine an-
tisemitizm ithamlarına varana kadar mümkün
olan her iftira atılmıştır. Bir defa müdahil oldu
mu, kişi hakaretlerin uçuştuğu o kaygan zemin-
den bir daha kurtulamaz; nesnel olarak yanlış ve
yakışıksız iftiralar bir kez ciddiye alınmıştır bile.
Yapılacak tek şey, çoğu zaman suçlanan kimseler
hakkındaki birincil kaynaklara bakarak kendile-
rine ait bir bakış açısı bile oluşturamayacak olan
medya kullanıcılarının yetkinliğine güvenmektir.
Medyanın büyütmesiyle şu anda IŞİD milisle-
rinin ve zulme uğrayan azınlıkların korkunç fo-
toğrafları bize servis ediliyor. Bunların ne ölçüde
bir temsililiğe sahip olduğu, medyada yansıtılan
acı sebebiyle henüz sorgulanamıyor. Bununla
birlikte Müslüman cemaati, pozisyon ve mesa-
fe almak zorunda bırakan ilk defa IŞİD olmadı.
Müslümanların “İslami argümanlara” dayanarak
meşruluk arayan teröristlere karşı mesafe alma-
ları yönündeki beklenti 11 Eylül’den beri var. Zira
SABINE
SCHIFFER
*
Bir Müslüman, IŞİD’le alakasının olmadığını vurgulamalı mı? “Neticede her
Müslüman, kendi din anlayışının neye benzediğini; IŞİD ve eşrafının durumun-
da İslamöğretisinin suistimal edildiğini açıkça belirtmek ister.” Peki bu gerçekten
böyle mi?