Background Image
Previous Page  13 / 68 Next Page
Basic version Information
Show Menu
Previous Page 13 / 68 Next Page
Page Background

13

KASIM

2014 • SAYI 235 •

PERSPEKTİF

hiçbir yerde yazılmayan, ancak tüzel kişiliğin

verilmesinde Anayasa Mahkemesi’nin dikkate

aldığı kriterlerden birisi olan “hukuka bağlılık”

kriterinin, genişletilerek dinî cemaatin tüzüğün-

de yer alması ve faaliyetleriyle de hukuka bağlı

olduğunu ispatlaması şartının yasal düzenleme

hâline getirilmesidir. Göreceli bir kavram olan,

hukuka bağlılık şartında dinî cemaatin faaliyetle-

ri ile hukuka bağlı olup olmadığını göstermesi ve

diğer şartlar gibi bunun ispatının da dinî cemaate

bırakılması gelecekte tartışmalara yol açacaktır.

Yasal açıdan normal gözükse de, tüzel kişilik

statüsünün yönetmelik (Alm. “Rechtsverord-

nung”) ile verilecek olması, bugüne kadar tüzel

kişilik vermede alışılagelmiş usulün dışına çıkıl-

dığını ortaya koymaktadır. Bilhassa idari işlem-

lerle verilen tüzel kişilik statülerinde daha kolay

itiraz yolları varken, yönetmelikle verilen statü-

lerde itiraz yolları daha zordur. Yasa yürürlüğe

girmeden önce kamu tüzel kişiliği almış dinî ce-

maatlerin yasa yürürlüğe girdikten sonraki yeni

kurulan cemiyetlerine tüzel kişilik statüsü idari

işlemle verilirken, ilk defa müracaat edeceklere

tüzel kişilik statüsü yönetmelikle verilecektir.

Yasal düzenlemeye dair en tartışmalı husus,

hükûmetin tavsiyesi ve komisyonun karar alma-

sıyla tüzel kişiliğin Eyalet Parlamentosu onayına

bağlanmasıdır. Bu durum hiçbir yerde yazılı ol-

mayan ve bugüne kadar Federal Anayasa Mah-

kemesi’nin verdiği kararlarda da yer almayan bir

şart olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar

parlamento onayı, “bir hakkın saklı tutulması”

şeklinde kendini gösterse de, esas itibariyle Ana-

yasa’ya ve Federal Anayasa’nın şimdiye kadar

verdiği kararlara da aykırıdır. Bir dinî cemaat ya-

sada belirlenen kriterleri taşısa bile Eyalet Hükû-

meti ve Eyalet Parlamentosu siyasi olarak verile-

cek kamu tüzel kişiliğinin arkasında duramazsa,

statünün verilmesini haksız ve yetkisiz olarak

engelleyebilecektir. Eyalet Parlamentosu’nun

kendisinde böyle bir yetkiyi görmesi anayasaya

ve herkes için bağlayıcı olan Federal Anayasa

Mahkemesi kararlarına aykırıdır.

Tüm dinlere eşit mesafede olması gereken

idari organlar ve iktidardaki siyasi irade bu ya-

sayla, bu temel anayasal özellikten uzaklaşmak-

tadır. Zira Katolik ve Protestan dinî cemaatleri

hem hakların kazanılması ve hem de kaybedil-

mesi açısından bütünüyle kapsam dışında bıra-

kılmıştır. Yahudi, Bahai ve Hindu dinî cemaatleri

gibi yasa yürürlüğe girmeden önce kamu tüzel

kişiliğine sahip olan dinî cemaatler hakların ka-

zanılması bakımından bu yasa kapsamı dışında-

dır. KRV’de Müslüman cemaatlerden hiçbirinin

kamu tüzel kişiliğine sahip olmadığı düşünülür-

se, Eyalet Parlamentosu’nun oy birliği ile kabul

ettiği yasanın, aynı zamanda ayrımcılık yarattığı

açıkça ortaya çıkmaktadır. Yasa, dinî cemaatler

arasında eşitliği sağlaması gerekirken, kamu tü-

zel kişiliğinin verilmesi ve geri alınması açısın-

dan Müslüman cemaatler aleyhine iki sınıflı bir

yapı ortaya koymaktadır.

©

Flickr.com/Michael Bruns

Düsseldorf‘taki KRV Eyalet Parlamentosu, çıkartılan yasa ile birlikte dinî cemaatlere kamu tüzel kişiliğinin verilmesini siyasi iradeye tabi kıldı.