Haziran 2014 - page 21

Danimarka, Fransa, Belçika, Hollanda, fakat
en çok da Almanya... Bu ülkeleri uzun süre bir-
birine bağlayan bir tartışma, izlerini hâlâ gös-
teriyor: Paralel toplum. Tartışmanın taraflarına
göre Avrupa ülkelerine sonradan gelen ve farklı
değer yargılarına ve yaşam biçimlerine sahip
olan, hatta birçok tartışmada farklı hukuk ve yar-
gılama mekanizmaları kullandığı belirtilen para-
lel toplumların, genelde Müslüman, çoğunlukla
Türkiye’den gelen göçmenlerden oluştuğu iddia
ediliyor. Herkesin sıkça bildiği ve tekrar ettiği
üzere bu tartışmaların en moda nesnesi “uyum
konusunda başarısız”, “kendisini sadece Türkiye
ile özdeşleştiren”, “şehrin belli bir kısmında ya-
şayıp diğerleriyle çok az irtibata geçen” insanlar.
Peki bir grup, ne zaman paralel toplum olarak
isimlendirilir? Bu soruya ilk cevap, paralel toplum
olarak isimlendirilen gruplar açısından; ikinci
cevap ise, bu isimlendirmeyi yapan kişiler açısın-
dan ele alınmalı: Paralel toplum olarak nitelen-
dirilen insanların en büyük ortak noktası -çok
açık ve genelleyici bir bakışla yaklaşacak olursak-
ekonomik olarak toplumun alt kesiminde bulun-
malarıdır. Bu tabiri, belli kimseleri damgalamak
adına kullananların en büyük ortak noktası ise,
çok kültürlü bir toplum tasavvurunu kabul etme
konusunda zorluk çekmeleridir. Düsseldorf’taki
Japonların paralel toplum olarak nitelendirilme-
meleri ve İngiltere’deki Pakistanlıların, çok kül-
türlülüğü uygulama konusunda kısmen başarılı
olmuş İngiliz toplumu tarafından paralel toplum
olarak algılanmamaları bu iki tezi desteklemek-
tir. Bu durumda özellikle çok kültürlü toplum
tartışmalarında hâlâ popülist argümanların kul-
lanılabildiği ülkelerde “paralel toplum” tabirinin
bir problem kurgusu olduğu ve bu tartışmaların,
toplumdaki egemenlerin azınlıkları sindirmesi
amacıyla yürütüldüğü ortadadır. Zira şehrin lüks
villalarının bulunduğu kısımlarda yaşayıp evli-
liklerini bile aynı sınıf içerisinde gerçekleştiren
elitler paralel toplum olarak nitelendirilmezken;
kendisini o şekilde rahat hissettiği için Türklerin
yoğunlukta olduğu ilçede yaşayan Ahmet amca,
paralel toplumun bir üyesi olarak adlandırılabil-
mektedir.
Çoğunluğunu Türkiye kökenlilerin oluşturdu-
ğu Müslümanların, kendilerini yaşadıkları yer ile
sosyal ve kültürel açıdan çoğunluk toplumundan
soyutladıklarının belirtildiği bu tartışmada “kur-
gusallık”önplandadır.Ziraönceliklebir“çoğunluk
toplumu” kurgulanmakta; bu toplum “iyi”, “gü-
zel”, “makbul” gibi bütün olumlu değerlerle sı-
fatlandırılmakta; buna karşın “paralel toplum”,
çoğunluk toplumunun antitezi olarak kurgulan-
maktadır. Bu kurguda güvenlik eksenli argüman-
lar ön plandadır; zira paralel toplumlar çoğunluk
toplumunun korkuları üzerinden tanımlanır.
Peki biz Müslümanlar, paralel toplum tartış-
malarının kurgusallığından bahsederken, nasıl
bir toplum tasavvuruna sahibiz? İçinde bulundu-
ğumuz toplumdaki dinî, etnik, siyasi ya da eko-
nomik farklılıklara sahip insanların barış içeri-
sinde yaşaması için nasıl bir toplumun hayalini
kuruyoruz?
Bu sorunun cevabında Avrupa’daki ülkelerde
yaşayan Müslümanlar olarak azınlık durumu-
nun öğrettiği yeni tecrübeler de etkili olmuştur.
Örneğin Müslümanların çoğunlukta olduğu ül-
kelerde yaşayan Müslümanların gündeminde
“çok kültürlülük” gibi bir madde bulunmazken,
biz Avrupalı Müslümanlar pragmatist bir ba-
kış açısına düşmeden toplumdaki farklılıkların
oldukları gibi kabul edilmeleri ve dönüştürme
programlarına maruz kalmadan varlıklarını ida-
me ettirebilmeleri konusunda çözüm önerileri
üretmek zorundayız. Bizim, azınlıklar olarak so-
runsallaştırılmamız neticesinde edindiğimiz acı
tecrübe, toplumsal barış noktasında bütün fark-
lılıkların kendisine yaşam alanı bulabileceği bir
toplum tasavvurunu zorunlu kılıyor. Bu toplum
tasavvuru, dindarlığın sorun hâline getirilmesine
karşı çıkarken, kimsenin kendi hakikat iddiasın-
dan vazgeçmeyerek bir arada yaşamasını da ön-
görüyor. Fakat öte yandan bu öngörü, her grubun
kendi köşesine çekilip kendisini soyutlayacağı bir
yapı değil; bilakis herkesin ortak değerler üzerin-
de asgari uzlaşıyı sağlayıp, kendisini tanımladığı
şekilde kabul gördüğü, diğerleri için sorumluluk
hissedip toplumun ferahı adına katkı ürettiği bir
yapıyı önceliyor.
Herkesin kendisini olduğu şekilde rahat ve
kabullenilmiş hissedeceği bu tarz bir toplum, ül-
kede azınlıkta olan farklılıkları “paralel” tabiriyle
ötelemeyecektir. Paralel toplum tartışmalarının
yaygın olduğu ülkelerde üzücü olan, tartışmada
kullanılan argümanların zayıflığı ve yaralayıcı
ithamlardan da öte, bu tartışmaların aslında çok
kültürlü toplum modelinin içselleştirilmesi yo-
lunda kat edilmesi gereken uzun mesafeyi gös-
termesidir.
21
HAZİRAN 2014 • SAYI 232 •
PERSPEKTİF
1...,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20 22,23,24,25,26,27,28,29,30,31,...68
Powered by FlippingBook