programlarına aktarılmıştır. Özellikle Alman-
ya’da eyaletler arasında önleyici tedbirlerde
bütüncül bir konsept bulunmamakta, sınırı tam
çizilememiş bir soruna karşı, farklı metotlarla
farklı önlemler yürütülmektedir.
Son yıllarda “Özgürlükçü demokratik dü-
zen için en büyük tehdit İslamcılıktır” kabulü
yerini Selefilik’e bırakmış, aşırılığın bir versi-
yonu olarak algılanan İslamcılıkla mücadelede
edinilen meşruiyet zemini de Selefiliğe olduğu
gibi aktarılmıştır. Böylece 2012 yılında “Kayıp”
kampanyasının ardındaki yaklaşım biraz daha
kurumsallaşmış, bariz ayrımcı yaklaşım kısmen
törpülenmiş, IŞİD’in oluşturduğu dehşet tablo-
sundan kazanılan meşruiyet ile birlikte önleyi-
ci tedbirlere aktarılmıştır. Üstelik risk altındaki
grupların demokratik bilinç düzeyini artırma
argümanıyla sahaya çıkan bu programlarda, hâ-
kim siyasi diskurun “entegrasyon” ya da “İslam”
derken Müslümanlara millî güvenlik çerçevesin-
den bakmasının tezahürü olarak, Müslümanla-
rın desteği de alınmaya başlamıştır. Almanya’da
“Kayıp” kampanyasına ağır eleştiriler getiren
birçok Müslüman kurum, mevcut durumda ön-
leyici tedbirlerde kooperasyon partneri olarak
bu tedbirlerin meşrulaştırılmasına delil olarak
kullanılmakta, böylece bariz bir şekilde araçsal-
laştırılmaktadır. Burada, Müslüman cemaatlerin
Avrupa’daki önleyici tedbirlere ya da terörle mü-
cadele programlarına dâhil edilmelerinin yeni
bir gelişme olmadığını belirtmekte fayda vardır.
Örneğin Birleşik Krallık’ta henüz 2003 yılında
Irak ve Afganistan’daki savaşlar sebebiyle “radi-
kal”leşebilecek Müslümanlara yönelik önleyici
stratejiler oluşturulmuştur. Şiddet ve ekstre-
mizm gibi sorunların önlenmesi konusundaki
çalışmalara çözüme katkı sağlayacağına inanan
Müslümanların katılmaları tabiidir. Tabii olma-
yan, bu çalışmaların dindarlığı sorunsallaştırma-
sı, temel İslami kavramları kriminalize etmesi,
sorunla alakası olmayan ortam ve kurumlardan
ulaşamayacakları potansiyel ekstremistler itiba-
riyle beklenti içerisine girilerek Müslüman ku-
rumların baskı altına alınmasıdır. Burada, İslam
ve Müslümanların sorunsallaştırıldığı alanlarda,
kendilerine sunulan “çerçeve”yi sorgulamayan
Müslüman cemaatlerin tutumlarındaki hata da
kendini göstermektedir.
Çerçeveyi Sorgulamak
Terör ve şiddeti önlemek gibi tabii bir sorum-
luluğun, Müslüman karşıtlığının siyaseten ke-
mikleşmesinin bir sonucu olarak farklılaştığını
ve tehlikeli bir boyut kazandığını görmek gerek-
mektedir. Mevcut içeriği ve kullanılan kavram-
larla önleyici tedbirler, İslam düşmanı tepkilerin
savunmacı demokrasi içerisinde sivilleşmiş ve
bilimselleşmiş bir versiyonudur. Bu yaklaşımın
en zıt ucunda, Norveç’te 77 kişiyi öldüren Anders
Behring Breivik bulunmaktadır.
Özgürlükçü demokratik sistem ve siyasi dis-
kur, nefrete kadar uzanan ve içinde aşırı sağ un-
surları bulunduran sözde “İslam eleştirilerini”
meşru görürken; öznelliğini muhafaza etmeye
çalışan, araçsallaştırılmaktan kaçınan ya da dev-
let politikalarına eleştirel yaklaşan pozisyonları
düşmanlaştırıyor, bu yaklaşımları Müslümanlar
özelinde“İslamcılık”olarak kurgulayıp önlenme-
si gereken pozisyonlar olarak görüyorsa; bu seçi-
ci “önleyiciliğin” sorgulanması gerektiği açıktır.
İslam düşmanlığına yönelik önleyici programlar
yokken ya da büyük kitle örgütlerinden veya ki-
liselerden İslam düşmanlığına yönelik radikal-
leşmeyi engellemeleri konusunda proje beklen-
mezken Müslüman cemaatlerin terapiye ihtiyaç
duyan hastalar olarak değerlendirilmesi, akut
değil, kronik bir soruna işaret etmektedir.
Medyanın etki alanının yanı sıra örneğin Al-
manya’da eyaletlerde polis çalışanları, hapisha-
ne görevlileri, ordu, yerel idareler, öğretmenler
ya da sosyal pedagoglara kadar uzanan önle-
yici tedbirler, öncesinin İslamcılığı, bugünün
ise Selefiliği ile mücadele hakkında kamuoyu
oluşturmaktadır. Bu kamuoyu, Müslümanların
Avrupa’da içinde doğacakları, büyüyecekleri ve
dinlerine ve içinde yaşadıkları devlete yaklaşım-
larını belirleyecekleri kamuoyudur. Dolayısıyla
bu tedbirlerin sakıncaları, doğrudan Müslüman
kimliğinin muhafazasını ilgilendirmekte; ama
aynı zamanda çoğunluk toplumunun da Müslü-
manlara karşı algısını belirlemektedir. Güvenlik
konsepti terimlerinin tamamı “İslam” kavram-
sallaştırmasından ayrılmadığı sürece, artık ola-
ğan hâle gelen Müslümanlara yönelik düşmanca
saldırıların önlenemeyeceğini tahmin etmek, o
kadar da zor değildir.
27
OCAK 2015 • SAYI 237 •
PERSPEKTİF