23
OCAK
2015 • SAYI 237 •
PERSPEKTİF
Diyanet, tasarıyı genel olarak nasıl değerlen-
diriyor?
Tasarı, Müslüman toplumun istek ve ihti-
yaçlarını karşılamamaktadır. 1912 tarihli İslam
Yasası ile tanınan hakların yeni tasarı ile Avus-
turya Anayasasının eşitlik ilkelerine ve temel
insan hak ve özgürlüklerine aykırı bir şekilde
düzenlendiği, Müslüman toplumun diğer dinî
topluluklara nazaran farklı bir konumda de-
ğerlendirildiği görülmektedir. Tasarıdaki çoğu
maddede eşitlik göz ardı edilmekte, diğer dinî
cematlerle kıyaslandığında İslam cemaatinin
itibarsızlaştırılmasına yönelik düzenlemelere
yer verilmektedir.
Öte yandan tasarı ile dinî nitelikli çalışmalar
gerçekleştiren sivil toplum kuruluşlarına tüzel
kişilik kazandırılmasına yönelik düzenlemeleri
muğlaklıklarına rağmen olumlu değerlendir-
mekteyiz. Yeni düzenlemeyle Müslüman kuru-
luşlara sanki yeni cemaat statüsü almak isteyen
kurumlar olarak muamele edildiği, Müslüman
topluma karşı güvensizliğin ve ayrımcılığın
vurgulandığı görülmektedir. Tasarının 6. mad-
de 1. fıkrasında Kur’an ve hadislerin tercü-
mesinin zorunluluğuna yapılan atıfta, diğer
dinî cemaatlerin (Yahudi ve Hristiyan) hukuki
mevzuatlarının hiçbirinde karşılaşılmayan bir
şekilde İslam dininin temel kaynakları ile ilgili
olarak bilimsel ve tarihî gerçekler göz ardı edi-
lerek bazı düzenlemelerin yapılmak istendiği
görülmektedir.
Tasarı, Avusturya’daki Müslümanlar ve Türki-
ye’deki Diyanet açısından hangi anlamlara geli-
yor?
Avusturya’daki Müslümanlar açısından ta-
sarı mevcut güven ortamını olumsuz etkile-
mekte ve İslam dinine mensup olanların tümü-
nü “şüpheli” durumuna düşürmektedir.
Başka dinî cemaatlerle ilgili düzenlemelerde
bulunmayan kısıtlama ve yasaklamalar içeren
tasarıya İslam karşıtlığı hâkimdir. Bu yönüyle
tasarı eşitlik ilkesine ve Avusturya Anayasası ile
Avrupa Birliğinin İnsan Hakları bildirgesine de
ters düşmektedir.
Avusturya’da yaşayan Türkler açısından
değerlendirildiğinde ise tasarıyla gündeme ge-
len; bir derneğin dinî ihtiyaçlarının ve dernek
tarafından gerçekleştirilen olağan faaliyetlerin
finansmanının sadece Avusturya’daki üyeleri
tarafından sağlanmasına yönelik düzenleme-
nin, ülkemizin Avusturya’da vatandaşlarımıza
sunduğu din hizmetinin engellenmesi, Türki-
ye’den giden din görevlilerinin ve Avusturya
Türk İslam Birliği’nin (ATİB) faaliyetlerinin kı-
sıtlanması sonucunu doğuracağı aşikârdır.
Yasa taslağının duyurulduğu basın toplan-
tısında bu hususun özellikle Türkiye’den gelen
imamlar için olduğunun vurgulanması Türk
toplumuna karşı ortaya konan ayrımcılık bakı-
mından endişe vericidir.
Tasarı yasalaşırsa Diyanet‘in yol haritası nasıl
olacak?
Öncelikle ifade etmeli ki bu tasarının ka-
nunlaşmaması arzusundayız. Aksi takdirde
1912 yasasının ortaya koyduğu anlayış ve uyum
atmosferinin ve Avusturya’nın örnek yaklaşı-
mının zedeleneceğinden endişe duyuyoruz.
Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonraki
süreçlerde de Avusturya toplumunun bir parça-
sı olarak Müslümanlar birlik ve beraberlik içeri-
sinde hukuki çerçevede haklarını dile getirmeye
devam edeceklerdir.
Kanun çalışması “Euro İslam” söylemlerinin
somut adımlarıdır. Avusturya basınının “Avus-
turya İslam’ı” ifadelerini son aylarda sıkça kul-
lanması, MJÖ (Avusturya Müslüman Gençliği)
adlı kuruluşu örnek vermesi ve övmesi, imam-
ların Avusturya’da yetişmesinin ve Avusturyalı
olmasının sıkça vurgulanması bu düşünceleri
ve endişeleri haklı göstermektedir.
Avusturya’daki gelişmelere benzer adımlar,
Batı Avrupa’daki birçok ülkede gerçekleştirile-
cek gibi gözüküyor. Avrupa’daki siyasi iradelerin,
Türkiye kökenli Müslümanların, Türkiye ile göbek
bağlarını kesme yolundaki çabalarına karşı Diya-
net’in ne tarz bir stratejisi bulunuyor?
Avrupa’daki diğer ülkelerde karşılaşılan
benzer sorunlara ikili anlaşmalar ile kısa vade-
de önlem alınabilir (Almanya örneğinde olduğu
gibi). Ayrıca Başkanlığımız uzun vadede Ulus-
lararası İlahiyat Projesi çalışmaları ile yurt dı-
şında yaşayan vatandaşlarımızın bu gibi sorun-
larına çözümler üretmenin arayışı içerisindedir.