Dosya
58
PERSPEKTİF
• SAYI 235 • KASIM
2014
ün
İthamların Sağladığı Konforlar
Yanıbaşındaki terör eylemlerinin ülkeye sıç-
ramasından korkan Türkiye, kendisine yöne-
lebilecek saldırıları bertaraf etmeyi ön gören
Başbakanlık Tezkeresini, 298’e 98 oyla kabul
etti. Davutoğlu’nun, “Türkiye, Kobani’nin radi-
kal milislerin eline geçmesini önlemek için her
adımı atacaktır.” açıklamasının ve tezkerenin
ardından Avrupa ve ABD’nin IŞİD konusundaki
beklentileri somut bir şekilde karşılanmayın-
ca çıkan tezkerenin aldatmaca ya da siyasi bir
manevra olduğu yorumları etrafında kamuoyu
oluştu. Almanya’nın birçok kentinde Kobani’nin
düşmesinin engellenmesi yönünde protesto
gösterilerinde, Türkiye’nin IŞİD’e saldırması ve
askerî müdahalede bulunması isteği çok açık bir
şekilde dile getirildi. Avrupa’nın birçok kentinde
buna benzer barışçıl gösteriler yapıldığı esnada
Türkiye’nin özellikle doğu kentleri, sokak çatış-
malarına sahne oluyordu. Nitekim bu çatışma-
ların ağır bilançosu (36 ölü) ve Türkiye’yi Ko-
bani’ye destek olması konusunda teşvik etmek
için kullanılan hatalı metotlar (yağma, keyfî
infaz ve saldırılar), Türkiye’de Kobani’ye destek
anlamında toplumsal bir uzlaşının oluşmasını
önemli ölçüde etkiledi.
Avrupa’da birçok ülkede kamuoyu, basın-
dan yansıyan haberler vesilesiyle Türkiye’nin,
IŞİD’in Suriye ve Irak’taki ilerlemesinden so-
rumlu olduğu kanısında. Bu durum ise IŞİD’le
mücadele konusunda Türkiye’nin elini taşın al-
tına koyması gerektiği düşüncesini doğuruyor.
Bu düşünceye sahip olanlar için iki tür konfor
söz konusu: Birincisi; içinde mülteciler, askerî
ve diplomatik önlemler gibi kompleks unsurla-
rın bulunduğu “Batı, IŞİD’e karşı ne şekilde bir
inisiyatif almalı?” sorusuna cevap verme lüzu-
mu ortadan kalkıyor. Böylece soru, “Batı değil,
asıl sorunu besleyen Türkiye bu konuda inisiya-
tif üstlenmeli” şeklinde cevaplanabiliyor. İkinci
konfor ise, Türkiye’nin IŞİD’i destekliyor olarak
resmedilmesinin ve bu algının güçlenmesi yö-
nündeki çabaların, Avrupa’da büyük bir kısmını
Türkiye kökenlilerin oluşturduğu Müslümanlara
yönelik baskıcı önlemleri meşrulaştırma gibi bir
işe yaraması: “Türkiye eşittir IŞİD, eşittir Avru-
pa’da yaşayan Türkiye kökenli Müslümanlar”
algısını oluşturmak, bu denklem için hiç de zor
değil; hatta Müslümanlara yönelik, içeriği ve
kapsamı sürekli değişkenlik gösteren “uyum”
politikalarını destekleyici olması sebebiyle çok
da uygun. Fakat bu algının sonuçları korkutucu.
Berlin Kreuzberg’te 12 Ekim 2014’te düzen-
lenen ve 3.000 kişinin katıldığı protesto gösteri-
sinde en fazla kullanılan pankartlardan bazıları
“Erdoğan-Türkiye’si IŞİD terörünü finanse edi-
yor” ya da “NATO üyesi Türkiye, Kürtlere karşı
IŞİD’i destekliyor” şeklindeydi. Bu durumda
Türkiye’nin IŞİD’e karşı askerî müdahale kararı,
kendi ulusal çıkarları doğrultusunda değerlen-
dirmesi gereken bir konu olmaktan çıkıp, ulus-
lararası topluma kendi tarafını ispat etme gibi
farklı ve kaygan bir anlama da bürünüyor. Öte
yandan Türkiye, sadece dış politika alanında bu
baskılara muhatap değil. Özellikle Türkiye ya
da diğer ülkelerde düzenlenen Kobani ile daya-
nışma gösterilerindeki pankartlara bakıldığında
farklı bir durum ortaya çıkıyor. Bu pankartlardan
birinde, “IŞİD destekçisi Türkiye, Kürt ve Yezidi-
lerin asıl katilidir.” ifadesi bulunuyor örneğin.
Böylece 30 yıllık Türkiye-PKK çatışması, IŞİD
gündeminde yeniden canlandırılabiliyor. Diğer
bir deyişle Kürt vatandaşlarını senelerce baskı
altında tutmuş bir “devlet” figürü, bu sefer sınır
ötesindeki Kürtlere dolaylı yoldan zulmeden bir
“devlet” kılığında yeniden sahneye çıkıyor.
Bu durumda çözüm süreci, Orta Doğu’da
üstlenmek istediği öncü rol ve Avrupa Birliği sü-
recinde Türkiye’nin, IŞİD söz konusu olduğun-
da sadece Suriye iç savaşının ardından ortaya
çıkan “yeni” sorunlarla değil, kökleri senelere
kadar uzanan eski sorunlarıyla da yüzleşmek
durumunda olduğu ortada. Uluslararası baskı-
ya direnip bu sorunlarla kendi iç dinamiklerine
başvurarak başa çıkması, belki de hem Türkiye,
hem de bölge için daha faydalı olacaktır.
Türkiye’nin IŞİD’e karşı askerî mü-
dahale kararı, kendi ulusal çıkarla-
rı doğrultusunda değerlendirmesi
gereken bir konu olmaktan çıkıp,
uluslararası topluma kendi tarafını
ispat etme gibi farklı ve kaygan bir
anlama da bürünüyor.