65
Hindistan’ın en büyük şehri olan
Bombay’da ticaretle uğraşan bir ailenin
oğlu olarak 14 Nisan 1872’de doğan Ab-
dullah Yusuf Ali ailesinden dinî bir eğitim
görmüştür. Erken yaşta Arapça ve Kur’an
öğrenen Yusuf Ali, hayatı boyunca da kla-
sik eserlere ilgi duymuştur. İlk öğrenimini
Bombay’da gördükten sonra misyonerle-
rin açtığı bir okulda eğitimini tamamla-
mış, bunun ardından Hukuk eğitimi gör-
mek için İngiltere’ye giderek Cambridge
Üniversitesinden mezun olmuştur.
Muhammed Ali Cinnah, Muhammed
İkbal gibi büyük insanlarla, onlar henüz
öğrenciyken irtibat kurarken diğer yan-
dan da Londra’da dersler vermeye başla-
yan Yusuf Ali, İngiltere’de Hindistan Müs-
lümanları hakkında yazdığı makaleler ve
dersler sebebiyle ödüle layık görülmüş ve
İngiliz akademik çevrelerinde oldukça po-
püler hâle gelmiştir.
1925 ve 1934 yıllarında ikişer sene ol-
mak üzere Lahor’daki İslam Kolejinin mü-
dürlüğünü yapan Yusuf Ali’yi Muhammed
İkbal’den ayıran temel özellik, onun İngi-
liz yönetimi hakkında iyimser fikirlere sa-
hip olmasıdır. Bununla birlikte ikisini de
birleştiren temel özelliğe göre o, Müslü-
manların sadece ahlak ve maneviyat gibi
ibadet ve inanç sahasına giren konularla
değil, aynı zamanda toplumu yakından
ilgilendiren siyasal ve sosyal gelişmelerle
de yakından ilgilenmeleri gerektiğini dü-
şünmüştür.
Eğitimi esnasında Latince ve Yunanca
öğrenen Yusuf Ali, gerek eğitimi gerekse
eğitiminden hariç olmak üzere şahsi il-
gileri sebebiyle dünya üzerindeki sosyal
ve siyasal gelişmelere bigâne kalmamış,
bu anlamda sosyal çalışmalara katılarak
dünya üzerinde Müslümanlarla alaka-
lı sorunlara dikkat çekmiştir. Dindarlar
arasındaki diyaloğa önem veren Yusuf Ali,
dünya üzerinde birçok ülkeyi ziyaret et-
miş, Kanada’ya 1938 yılında gerçekleştir-
diği ziyarette al-Rashid isimli ilk caminin
açılışını gerçekleştirmiştir.
Abdullah Yusuf Ali’nin belki de en
bilindik yanı, 1934-37 arasında seriler
hâlinde yayınlanan tefsiridir. “The Holy
Qur’an: Text, Translation and Commen-
tary” (Kutsal Kur’an: Metin, Meal ve Tef-
sir) isimli çalışması, bu tarihlerin ardın-
dan defalarca basılmış, yayımlanmıştır.
Abdullah Yusuf Ali’yi diğer müfessirler-
den ayıran bir diğer özelliği, Kur’an’ın
tercüme ve yorumlanmasında özellikle 20.
yüzyıl Müslümanlarının ihtiyaçlarını göz
önünde bulundurmasıdır.
Tercümeye yazdığı önsözde, özellik-
le Batı dillerinde bulunan Kur’an tercü-
melerinin gerekliliğine, bu tercümelerin
Müslüman olan ve olmayan insanların
Kur’an’ı anlamaları için çok ciddi hiz-
metler olduğuna değinmiş, Müslüman-
ların Kur’an’ın tercümesine duydukları
ihtiyaçları, meal çalışmalarının zorlukları
gibi konuları ele almıştır. Yine Batı dille-
rinde Kur’an’ın, İslam’a karşı mevcut ön
yargıları beslemek amacıyla art niyetli
tercümelerinin bulunduğunu, bu anlam-
da İslam’ı doğru tanıtmaya ve anlamak
isteyen insanlar için bir kaynak sunmaya
olan ihtiyacın büyüklüğünü vurgulamıştır.
Ona göre bu art niyet yanında daha önce
Kur’an’ı Batı dillerine tercüme edenler,
Arapça’nın filolojik ayrıntılarına vakıf ol-
madıkları için hatalar yapmış, bu hatalar
da Kur’an’ın yanlış anlaşılmasına sebebi-
yet verebilmiştir.
Yine tercümesinde özellikle Kur’an’da
geçen kıssaların tefsirinde sadece İslami
kaynaklardan faydalanmamış, bunun ya-
nında modern ifade ve bilgi metotlarıyla
tarih, arkeoloji gibi disiplinleri de kaynak
olarak kullanmıştır.
1947 yılında Londra’da bulunan Hint-
lilerin Hindistan’a geri döndükleri sıra-
larda Abdullah Yusuf Ali de bu kervana
katılmış, ülkesine geri dönerek siyasi
çalışmalar yürütmeye başlamıştır. Bu ça-
lışmalarda Londra’da gördüğü kadar te-
veccüh göremeyen, daha doğrusu yeterli
desteği bulamayarak başarısız olan Yusuf
Ali, hayal kırıklığına uğramış bir şekilde
Londra’ya dönmüştür. Bu şehirde öğren-
ciliğinin ardından geçirdiği popüler yaşa-
mının aksine 10 Kasım 1953 günü yalnız
ve yoksul bir adam olarak vefat etmiştir.
Kendisi Woking yakınlarındaki Brook-
woodmezarlığındametfundur.MezarıMar-
maduke Pickthall’ın mezarına komşudur.