13
OCAK 2014 • SAYI 227 •
PERSPEKTİF
Birlik Partileri’nin üslubu devralındı
Koalisyon sözleşmesinde öne sürüldüğü
şekliyle pek çok politik mesele öyle ya da böyle
yoğun tartışmalara malzeme taşımaya devam
edecek gibi görünüyor. Örneğin Almanya İslam
Konferansı ile ilgili olarak, 2011 yılında Müslü-
manları bu organizasyonu boykot etmeye çağı-
ran ve aylar önce ilgili bakanı Müslümanlarla
dalga geçmekle itham eden SPD’nin, Almanya
İslam Konferansı’nı devam ettirmeyi onaylama-
sı şaşkınlık verici.
Sözleşme ilginç bir şekilde Müslümanların
kurumsal varlıklarıyla ilgili dinî cemaatlerden
bahsetmiyor ve bunu ‘Hristiyan demokratik’ ön
koşullar takip ediyor. Bu anlamda üslupta dahi
bir değişiklik olmadıktan sonra devlet ve Müs-
lümanlar arasındaki ilişki nasıl normalleşebilir
sorusu akla geliyor. Bizce şimdiye kadarki İslam
ve entegrasyon politikasını doğru bir şekilde
değerlendirerek, her iki politik alanı da içe-
rik ve personel olarak yeniden tanzim yolunu
seçmek daha gerçekçi bir tutum olurdu. Aydan
Özoğuz’un Göç ve Uyumdan Sorumlu Devlet
Bakanı olarak göreve getirilmesi, bu paradigma
değişikliğine doğru umut verici bir gelişme ola-
rak algılanabilir.
Bunun yanında Birlik Partisi politikacılarının
duyarlı oldukları kritik konularda kullandıkları
üslup da şaşırtıcı. SPD’nin sözleşme müzakere-
Fotoğraf: cdu.de / Tobias Koch
cilerinin örneğin yoksul göçü, sosyal güvenlik
sisteminin suistimali ve güvenli üçüncü ülkele-
re iade gibi değişiklikleri neden onayladıklarını
anlamak mümkün değil.
Hayali ümit
Sonuç olarak cevapladığı sorulardan daha
fazla soru ortaya koyan bir koalisyon sözleşme-
siyle karşı karşıyayız. Bu sorulara ilave olarak
ise şunlar akla geliyor: NSU terör cinayetleri
sonrasında reform önerileri arasında tekrar edi-
len bir husus olarak toplumsal çeşitliliği yansıt-
mak maksadıyla idari kurumları göçmenlere aç-
mak, yeni toplumsal şartlar karşısında kurumsal
yetersizliği aşmak için gerçekten yeterli midir?
Vatandaşlar, artık müttefiklerin veri toplama
düşkünlüğünden niyet mektuplarıyla mı koru-
nuyor? Adını koymadıkça toplum içerisinde İs-
lam düşmanlığı yok demek mi oluyor? Göçmen
asıllı insanların dil ve kültürleri, Almanya’da
resmî azınlık statüsü taşıyan Sorbların dil ve
kültürü kadar korunmaya değer değil mi?
Tabi ki bu sorular aslında cevaplarını da
içinde barındırıyor ve bizim gerçek görevimiz
sözleşmenin zayıf ve eksik taraflarına şim-
diden işaret etmek. Aksi hâlde geriye sadece
hükümet programı ve de koalisyon sözleşme-
sinin başlığının vadettiği tavır, hayali bir ümit
olarak kalıyor.