Background Image
Previous Page  25 / 68 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 25 / 68 Next Page
Page Background

Müslümanlarınmevcut topluma uyum sağlamaları etrafında şekillenen ve bit-

meyecekmiş gibi duran “entegrasyon” tartışmaları, dindarlığı problem olarak

gören bir yöne doğru evrileli çok oldu. İnançlarının tabiatı itibariyle aşırılığame-

yilli olarak damgalanan Müslümanların uyumu da, okullarda İslamdin dersle-

rinin sunulması ve ilahiyat fakültelerinin kurulması da aşırılığı önleyici tedbirler

olarak görülürken, din özgürlüğü ve devletin tarafsızlığı gibi temel değerler bir-

çok siyasetçi tarafından hâlâ tali meseleler olarak görülüyor.

11 Eylül’den bugüne dek terörizmle mücade-

le Avrupa devletlerinin ajandasında çok tartışı-

lan yerini korudu. Avrupa’da ciddi bir kamuoyu

tartışması ve akademik çalışmalar olmaksızın,

birçok özgürlüğü kısıtlayan güvenlik tedbirle-

ri alındı; örneğin Almanya, 11 Eylül’den sadece

8 gün sonra ilk güvenlik paketini oluşturdu. Bu

adımlar atılırken terörizmin siyasi ve sosyal ne-

denleri sağlam bir şekilde tartışılmadı. Güvenlik

paketleri ve stratejileri, mevcut verilerden hare-

kete geçerek değil, 11 Eylül’ün arkasında yattığı

tahmin edilen soyut bir “İslami terör” konseptine

dayanarak oluşturuldu. Yasal düzenlemeler, suç

işleyen kişilere değil; tehdit senaryoları üzerin-

den tehlike “kaynakları”na yönelik olarak ger-

çekleştirildi. Bu anlamda geliştirilen yaklaşım da

“önleyici” (İng. “preventive”) bir yapı aldı.

Tehlikeye neden olan kişinin hareketlerinden

sorumlu tutulduğu kamu güvenliği hukukunun

aksine “önleyici devlet” mantığı, somut bir za-

rarın çıkmasını beklememektedir. Bu mantık,

kendisinden tehlike gelebilecek vatandaşlarla

potansiyel şüphelileri tanımlar ve potansiyel

şüphelilerin sürekli izlenmelerini salık verir. Her

ne kadar temel hakları kısıtlasa da bu “önleyici

politika” meşru kabul edilir. Bu anlamda ted-

birler, ceza eylemi işleyen kimselere değil; ceza

eylemi işleme ihtimali olan kişilere, ceza işleye-

bilecek insanları “üretebilecek” kesimlere ve bu

insanları teşvik edebilecek söylem ve ortamlara

yönelik olarak gerçekleştirilmektedir. Bu anlam-

da güvenlik kurumları önceden kurguladıkları bir

alanda radikalleşme senaryoları üzerinde çalışır-

lar.

Geçtiğimiz 10 yılda Almanya, Birleşik Krallık,

Hollanda ve Danimarka başta olmak üzere Avru-

pa’nın birçok ülkesinde hükûmetler “Müslüman-

ların radikalleşme süreçlerini önleyici tedbirler”

ismiyle farklı stratejiler oluşturdular. Avrupa

Birliği Bakanlar Konseyi 2004 yılında radikalleş-

me süreçlerinin önlenmesi için bir aksiyon planı

oluşturmuş; bu planın ana amaçları, “terörizm

bağlantılı aktivitelerin engellenmesi, ekstremist

aktörlere karşı ‘çoğunluğun’ güçlendirilmesi ve

güvenlik, hukuk, demokrasi ve şans eşitliğinin

teşvik edilmesi” olarak belirlenmiştir. Fakat so-

runsuz gözüken bu başlıkta kalmak yerine önle-

yici tedbirler kurgusuyla radikalleşme olasılığın-

dan hareketle dindarlık ve dindarlığı teşvik eden

ortamlar (cami, din eğitimi gibi) bu konseptlere

dâhil edilmiştir.

Böylece önleyici tedbirler kapsamına, “de-

mokrasiye kasteden” ve “özgür demokratik

düzene karşı olan” riskli gruplar alınmıştır.

Müslümanlara yönelik önleyici tedbir program-

larında ise “İslamcılık”, “cihat”, “terörizm”, “eks-

tremizm”, “radikalleşme” gibi kavramlar aynı

torbada harmanlanmış, “risk” altındaki kişi ve

grupların kapsamı mümkün olduğunca genişle-

tilmiştir.

Bu denklemde potansiyel şüpheli olarak gö-

rülen Müslümanlara yönelik ayrımcı siyasi ajan-

dada, kör göze parmak sokulur gibi ırkçılık da

yapılamayacağı için, ilgili tedbirler İslamcılık

kurgusu ile mücadele üzerinden gerçekleştiril-

miştir. Böylece, “Biz İslam’la değil; siyasi, sosyal

ya da hukuki bir düzen kurgulayan İslamcılıkla

mücadele ediyoruz.” argümanı, Müslümanlar ta-

25

OCAK 2015 • SAYI 237 •

PERSPEKTİF