Mart 2014 - page 3

Etnosentrizm ve Biz
Selamların
en güzeli ile
E
tnosentrizm, bir kişinin diğerlerini,
kendi etnik grubunu veya kültürü-
nü merkeze alarak değerlendirmesi
olarak tanımlanır. Mezkur tanım,
bu biçimiyle birçoğumuza normal
görünebilir, zira hayata tek bir yerden, sadece bu-
lunduğumuz yerden bakabiliriz. Öyleyse, hayat
tarzımızı ve değer yargılarımızı bu bakışa göre şe-
killendirmekten daha doğal ne olabilir? Etnosent-
rizmi bir sorun hâline getiren, hayata ve diğer in-
sanlara yalnız bulunduğumuz yerden bakabiliyor
olmak değildir kuşkusuz. Sorun, tek doğrunun
bizimki olduğu vehmine kapılmak ve bizden farklı
olana değiştirilmesi güç ön yargılarla yaklaşarak,
onları garip, tuhaf, yalnış, hatta zaman zaman çir-
kin ve “iğrenç” bulmamızdır.
Azınlık olarak yaşanan toplumlarda, bahsedi-
len ön yargılarla kuşatılmış olanların ekseriyetle
çoğunluk toplumu olduğu düşünülür. Farklı olana
kapalı olan, değişik kültür ve yaşam biçimleriyle
tanışmak ve yüzleşmek istemeyen “onlar”dır. Biz-
ler ise, farklılıkların zenginlik olduğunu yakinen
bilen, değişik bakış açılarına empati ile yaklaşan,
onları anlamaya çalışıp takdir edebilen olanla-
rızdır(!). Bu ise, sahip olduğumuz ön yargıların
belki de başlıcasıdır. Azınlık olarak yaşadığımız
toplumlarda, bizden farklı olanı yabancı belleyip,
kendi içine kapanma tehlikesine sahip olanlar, top-
lumun çoğunluğundan çok, belki de biz azınlıkla-
rızdır. Zira hep onların bizi tanımasını bekleriz.
Ön yargılarından kurtulup, aslında bizim de onlar
gibi olduğumuzu farketmelerini isteriz. Evlerimi-
zi, ibadethanelerimizi onlara açar, “yabancı”dan
korkacak bir şey olmadığını bizzat görmelerini
arzu ederiz. Ancak kaçımız “onlar”ın yaşamları-
nı yakından görmek istemiştir, kaçımız “onlar”ın
ibadethanelerini ziyaret etmiştir? Bizi biraz daha
yakından tanıdıklarında, farklı olandan korkacak
bir şey olmadığını anlayacaklarından eminken, biz
neden “onlar” gibi olmaktan bu denli korkarız, ço-
luk çocuğumuzun “onlar”a benzemesinden endişe
ederiz?
Kanaatimizce, sorunun temelinde -her iki taraf
için de- aynı şey bulunuyor; yabancı olana kuşku ile
yaklaşmak. Bunun üstesinden gelmenin tek yolu ise,
kendinden ve sahip olunan değerlerden emin bir bi-
çimde, farklı olanı tanımaya ve anlamaya çalışmak.
Bu nedenle, bu sayımızda etnosentrizmi dosya ko-
nusu olarak belirledik. Herkül Millas, farkında ol-
madan, hayata ne denli ön yargılı bakabileceğimizi
özetleyerek dosyamıza giriş yaptı. Şinasi Gündüz,
İslam’ın etnik milliyetçiliğe bakışını kaleme aldı.
Kien Nghi Ha, ulus, etnik köken ve kültürel kimlik
tanımlarına dair analiziyle dosyamıza katkıda bu-
lundu. Yine Roni Margulies ve Etyen Mahçupyan
ile etnosentrizmin yakın (ve sinsi) tarihini konuşur-
ken, ENAR Direktörü Michael Privot ile Avrupa’da-
ki etnosentrizm hakkında verimli bir söyleşi yaptık.
Gündem kategorimizde, Fatma Çamur NSU ci-
nayetlerinin ne kadar gündemimizde olduğuna dair
Soleen Yusef ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdi. His-
ham Maizar, başörtüsü yasağı ve göçmen sayısının
sınırlandırılmasına dair referandumun ardından,
İsviçre’deki Müslümanların genel durumunu kale-
me alırken, Andreas Tunger-Zanetti ülkedeki Müs-
lüman gençleri değerlendirdi. Dünya kategorimizde
Irak’taki son durumu genç analist Emrah Usta yo-
rumladı. Dikkat çekmek istediğimiz diğer bir konu
Uygurlu Türklerin on yıllardır maruz kaldığı kültü-
rel soykırım oldu.
»
MUSTAFA
YENEROĞLU
Bir dahaki sayımızda görüşmek üzere.
Kalbî selamlarımla,
1,2 4,5,6,7,8,9,10,11,12,13,...60
Powered by FlippingBook