31
OCAK 2014 • SAYI 227 •
PERSPEKTİF
mültecilerin %80’inin yaşadıkları bölgelerde ve
yakındaki komşu ülkelerde kaldıkları, endüstri
devleti olmayan bu komşu ülkelerin asıl yükü
çektikleri unutulmamalıdır.
Peki “Tekne doldu” (Das Boot ist voll) ta-
birinin yaygın olduğu 1990 yıllarında durum
nasıldı? Örneğin Berlin/Hellersdorf’ta mül-
tecilere yönelik hoşnutsuzluk, o zamanların
durumu ile karşılaştırılabilir mi?
Hayır, doksanlardaki durum çok daha sorun-
luydu. Şu ana kadar aşırı sağcılar ve Neonaziler
hariç birçok siyasi, mülteci konusunu dramatize
etmekten çekinmektedir. Bunda, NSU davasında
devletin başarısızlığından endişe etmelerinin ve
doksanlarda yanan mülteci barınakları ve yanmış
insanlara dair kötü hatıraların da rolü var.
Avrupalı sağcı popülistlerden Le Pen’in zih-
niyetine sahip insanların, Avrupa Parlamentosu
Seçimleri öncesinde mevzi kazanmaları, bu tutu-
mun böyle devam edip etmeyeceğini ortaya çı-
kartacak. Fakat siyasi arenadan ayrı olarak sivil
toplumun, ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının
çoğunluğun sesi olmadığını göstermede önemli
bir rolü olduğunu belirtmek gerekir.
Nüfusun çoğunluğunun mülteciler konu-
sunda neden korkusu var? Yerli toplumun
endişelerinin sebebi yabancılaşma mı, yoksa
iş sahalarının kaybedilme ihtimali mi?
Bu geniş bir alan. Sosyal çatışmalar, zayıflık
ve emniyetsizlik hislerini yoğunlaştırmak ama-
cıyla genellikle etnikleştirilir; yani kullanılır.
Araştırma sonuçlarına göre bir yerde ne kadar az
göçmen ve mülteci yaşıyorsa, orada yabancılaş-
ma korkusu çok daha fazla bir şekilde kendisini
göstermektedir.
İş sahası açısından bakacak olursak bu endi-
şe, zarar vericidir. Sadece demografik sebepler-
den ötürü bile Almanya, bundan böyle daha fazla
göçmene ihtiyaç duyacak. Zor şartlardaki işlerde
çalışan, özellikle Güneydoğu Avrupa ülkelerinden
gelip bu memlekete yerleşen, sömürülen göç-
menlere yönelik haksız bir rekabetin ortaya çıktı-
ğına dair bir izlenimvar. Bu yüzden büyük partiler
popülist bir tavırla, fakirlik sebebiyle gerçekleşen
göçü, AB-Serbet Dolaşım Hakkı’nı kısıtlayarak
önlemeye çalışıyorlar. Böylece sömürgeci tavrı
ortadan kaldırmak yerine çok değerli olan hareket
özgürlüğüne müdahelede bulunuyorlar.
“Dünya üzerinde
açlıktan ölenler,
cinayete kurban
gitmektedirler.”
(Jean Ziegler)
Afrika’daki açlıkta ne kadar payımız var?
Her beş saniyede, 10 yaşın altındaki bir
çocuğun ve bir günde 57 bin insanın açlıktan
ölmesinde kimlerin payı var? Bu sorunun
cevabı aynı zamanda Avrupa’nın neden daha
çok mülteciye kucak açması gerektiğinin de
cevabı.
→
Temel besin madde-
lerindeki borsa spekülas-
yonları
→
Petrol ve doğal kay-
nak rezervlerine yönelik
sömürgecilik
• Teknolojik aletler için ihtiyaç
duyulan kasiterit, volframit, koltan
ve altın madenlerinin AB ülkeleri
tarafından tüketilmesi
• Çin, ABD ve AB ülkeleri arasında,
Afrika’daki kaynaklar üzerinde devam
eden paylaşım savaşı
• AB ülkelerinin, Afrika ülkelerinin
deniz ürünlerini Avrupa pazarına
ihraç ederken kural dışı avlanmayla
deniz zenginliğini tüketmeleri
• Tarım arazilerinin yağmalanması
• Mevcut tarım arazilerinin
“endüstriyel tarım”ve sadece
ihracata yönelik kullanılması, tarım
ürünlerinin çok az bir oranının Afrika
piyasasına sürülmesi
→
4 asırdan fazla süren
ve 20 milyon insanın
hayatını değiştiren köle
ticareti
→
Afrika’ya yönelik
artan silah satışları, pa-
ramiliter yapının destek-
lenmesi ve körüklenen
etnik çatışmalar