17
OCAK
2015 • SAYI 237 •
PERSPEKTİF
edilmediklerini öne sürmesi idi. Morad hükûmet
yetkililerinin Müslümanlardan gelen eleştirilere
kulak asmadıklarını ve kanun maddelerini ken-
di öngördükleri şekilde dikte ettiklerini anlattı.
Sürecin taraflar için eşit şartlarda gerçekleşme-
diğini öne süren Morad, Yönetim Kurulu olarak
baştan beri düzgün bir şekilde IGGiÖ başkanın-
dan yeterli bilgi alamadıklarını da söyledi. Ayrıca
İslam Diyalog Formu adı altında kurulan çalışma
grubunun içinde İslam karşıtı isimlerin bulun-
duğunu, Müslümanların yeterli derecede temsil
edilmediklerini ve kendi önerdikleri Müslüman
uzmanların dikkate alınmadıklarını dile getirdi.
Bu şartlar altında ortaya çıkan tasarının IGGiÖta-
rafındankesinlikle kabul edilemeyeceğini belirtti.
Salonu dolduran yaklaşık 400 Müslüman tara-
fından hükûmet yetkililerine son derece eleştirel
sorular yöneltildi. Bu sorulardan bazıları şöy-
leydi: “Hükûmet İslam’ı ilgilendiren bir kanun
mu çıkartmak istiyor, yoksa entegrasyon veya
güvenlik konularını ilgilendiren bir düzenleme
mi yapıyor? Avusturya’da Müslümanlara yönelik
saldırılar her geçen gün artıp, ırkçılık ve ayrım-
cılık doruk noktasına ulaşırken, hükûmet neden
bu konularda etkili yasalar çıkarmıyor da barış ve
uyum içinde yaşayan Müslümanlar ile uğraşıyor?
Hükûmet neden Müslümanların fikirlerini dikka-
te almadan bu taslağı alelacele kanunlaştırmak
istiyor? 100 yıl beklendikten sonra birkaç ay daha
beklenemez mi? Müslüman toplumun reddettiği
bir kanun, tek yanlı olarak hükûmet tarafından
nasıl çıkartılabilir? Hükûmet tutarsızlıklarla dolu
kanunun sebebiyet vereceği toplumsal kutuplaş-
mayı nasıl göze alabilir? Taslakta eşitlik ilkesinin
çiğnenmesi ve bu durumun anayasaya aykırı ol-
ması nasıl açıklanabilir? Hükûmetin IGGiÖ’yü
sorgusuz sualsiz feshetme yetkisinin bulunması
ve böyle bir durumun diğer dinî cemaatler için
geçerli olmaması nasıl açıklanabilir?”
Bu ve benzeri soruların yöneltildiği toplantı
esnasında hükûmet yetkililerinin sorulara cevap
verirken zorlandıkları ve açıklamalarının salon-
da bulunanları ikna etmediği dikkat çekti. İlginç
olan, yetkililerin Avusturyalı seçmenlerin son
yıllarda aşırı sağcı parti FPÖ’ye kaymalarından
dolayı, “orta”nın sağında bulunan ÖVP ve so-
lunda bulunan SPÖ’nün hükûmet partisi olarak
Müslüman azınlığa karşı taviz veremeyeceğini
belirtmeleri oldu. Oldukça samimi bir şekilde
dile getirilen bu durum, Müslümanların içinde
bulundukları sosyal şartların ne kadar zor oldu-
ğuna ve giderek daha da zorlaşacağına işaret et-
mektedir.
Bu kanun yoluyla Avusturya’ya özgü bir İslam
dininin oluşturulmak istenmesi yetkililerin ifa-
deleri arasındadır. Bundan dolayı dinin ana kay-
naklarının Almanca sunulması, imamların devlet
kontrolünde, Müslüman olmayan kişilerce eği-
tilmesi ve Müslüman örgütlerin finansal açıdan
yurt dışıyla ilişkilerinin kesilmesi bu kanunun
getireceği zorunluluklar arasındadır.
Müslüman kanaat önderleri, bu kanunun ve
bilhassa arkasındaki anlayış ve tutumun netice-
sinde toplumda Müslümanlar ve Müslüman ol-
mayanlar arasında korkunç bir uçurumun oluş-
masından korkmaktalar. Daha önce seçimlerde
listelerine koydukları Müslüman adaylar vası-
tasıyla Müslümanlardan oy talebinde bulunan
hükûmet partilerinin şimdi onlara sırt dönmele-
ri, hükûmetin bu tutumundan cesaret alanların
Müslümanlara yönelik saldırıları ve Müslüman-
ların güvenliğinin azalması ne yazık ki Avustur-
ya’da son dönemde yaşanan üzücü gelişmeler
arasında yer alıyor.
Laik bir devletin dinî içeriklere müdahale et-
meye yeltenmesi, dinî bir azınlığı kanun yolu ile
kendi arzusuna göre şekillendirmeye çalışması,
azınlık üzerinde kendi anayasasına aykırı bir ka-
nun ile baskı uygulaması, bu azınlığın yurt dışı
ile ilişkilerini kesmeye yönelik düzenlemeler
yapması, Müslüman birey ve kurumlara karşı ırk-
çı saldırıları görmezden gelmesi, maalesef İkin-
ci Dünya Savaşı öncesinde Avusturya tarihinde
yaşanan insanlık dışı olayları hatırlatıyor. Son
umut, hükûmetin daha fazla geç kalmadan tarihî
sorumluluğunun bilincinde olduğunu, ülkesin-
deki azınlıkların sırtından oy hesabı yapmadığını
ve seçmenlerinden gelen ırkçı baskılara göz kırp-
madığını gösterecek inandırıcı adımlar atmasıdır.
*2007 yılından beri IRPA’da (İslam Öğretmenliği Yüksekoku-
lu - Alm. “Hochschulstudiengang für das Islamische Lehr-
amt”) profesör olarak İslam dersi öğretmenleri yetiştiren
Aytaç, uygulama dersleri bölüm başkanıdır.