65
Marmaduke Pickthall, 7 Nisan 1875’te
Anglikan bir papazın oğlu olarak Londra’da
dünyaya gelir. Ailesi çok muhafazakâr bir
ailedir, babasından önce dedesi de papaz-
lık yapmıştır ve iki kız kardeşi rahibedir.
Pickthall 1881 yılında babasını kaybeder
ve annesi ile Avrupa’nın farklı şehirlerin-
de yaşamaya başlar. Yaklaşık 13 yıl sonra
1894’te tekrar İngiltere’ye döner ve yabancı
dillere olan kabiliyetinden ötürü yurt dı-
şında okumak için devlet sınavlarına girer.
Fakat bu sınavları başaramayan Pickthall’e
hayalindeki yurt dışının kapıları çok farklı
bir şekilde açılır. Pickthall, aile dostları olan
Thomas Dawling tarafından Filistin’de pa-
pazlık yapmak üzere davet edilir. Filistin’e
gitmeden önce Kahire’ye gidip Arapça öğ-
renmek ister. Yabancı dil hususunda kabi-
liyetli olduğundan Kahire’nin yerlilerinden
Arapça’yı kısa bir sürede öğrenir. Filistin’e
geçmeden Orta Doğu’da birçok beldeyi ge-
zer ve ilk izlenimlerini şöyle anlatır: “Binbir
gece masallarından okuduğum manzaranın
aynısını Şam, Halep, Kahire ve Kudüs’te
gördüm. Bu insanların biz Avrupalılarda-
ki gibi zengin olma, yaşama hırsı ve ölüm
korkusu
gibi
endişeler
taşımadıklarını
hissettim.” Orta Doğu’da geçirdiği zaman
içerisinde İslam’a çok büyük sempati duy-
muştur; fakat Müslümanlığı henüz kabul
etmemiştir.
Birkaç sene sonra annesinin ricası üze-
rine tekrar İngiltere’ye döner ve Muriel
hanım ile evlenir. Eşi ile iki seneliğine İs-
viçre’ye giden Pickthall burda yazarlık ha-
yatına başlar ve 1906’da “The House of
Islam”, yani “İslam Evi“ isimli eserini ya-
zar. 1907’de ise tekrar Kahire’ye, İngiliz bir
memurun yanına döner. Hristiyan bir aile-
de yetişmiş olmasına rağmen Pickthall, bu
yıllarda Osmanlı topraklarında başlayan is-
yanlara ve Müslümanların Ortodoks papaz-
lar tarafından öldürülmesini Hristiyanların
bir zafer gibi kutlamalarına anlam vereme-
mektedir ve insanlığa olan inancını giderek
yitirmektedir. Osmanlı topraklarının par-
çalanmaya başlaması ve savaş çanlarının
çalması üzerine Pickthall, “The New Age”
isimli dergisinde kesin tavrını sergilemiştir;
Müslümanlar ve Türklere karşı savaşı tama-
mıyle reddetmiş ve yazılarında bağımsız bir
Osmanlı için çok kez çağrıda bulunmuştur.
Bilhassa İngiliz toplumunda Müslümanla-
ra lanetli bir göz ile bakılması Pickthall’in
yoğun eleştirilerine maruz kalmıştır. Ba-
tı’nın Müslümanlara karşı bu tutumuna ve
binlerce Müslüman’ın Bulgaristan’da katle-
dilmesine karşılık “The Black Crusade” yani
“Kara Haçlı Sefer” isimli kitabı ile bu algıyı
yıkmaya ve Müslümanları müdafaa etmeye
çalışmıştır.
1914’te savaşın başlaması
ile Pickt-
hall’in tavrı açık ve net Müslümanlardan
yanadır; o artık Müslümanların savunu-
cusu hâline gelir. 1917’de bir konferansta
açıkça Müslümanlığı kabul ettiğini itiraf
eder ve bundan sonra Muhammed Mar-
maduke Pickthall ismi ile tanınır. İslam’da
Hz. Muhammed (s.a.v)’in Hristiyanlık’taki
Hz. İsa anlayışının aksine ne Tanrı ne de bir
hükümdar olması, söylediklerini öncelikle
kendisi yerine getiren ve hayatı ile ümme-
te yol gösteren bir peygamber olması Mar-
maduke Pickthall’i en çok etkileyen husus-
lardan biri olmuştur. Bu nedenle hayranlık
duyduğu Peygamber (s.a.v.)’in ismiyle çağ-
rılmak istemiştir.
Pickthall 1920’de Hindistan’a gider
ve “Bombay Chronicle” için editörlük ya-
par. Bu yıllarda Hindistan’ın bölünmesi ve
Müslüman-Hindu çatışmalarından dolayı
Pakistan bölgesinin Müslümanlara, diğer
bölgenin ise Hindistan olarak Hindulara
kalması söz konusudur. Pickthall daha önce
gösterdiği çabaların aynısını burada da sar-
feder. Ülkenin ikiye ayrılmasına karşıdır;
bölünmenin her iki taraf -Hindular ve Müs-
lümanlar– için sağlıksız olacağını savunur.
Hindistanlı Müslümanların talebi doğ-
rultusunda Kur’an’ı İngilizce’ye tercüme
eder ve hayatının en büyük çalışmasını
ortaya koyar. “The Meaning of the Glori-
ous Qur’an” yani “Yüce Kur’an’ın Anlamı”
ismiyle İngilizce Kur’an mealini yazar ve
bundan sonra daima Kur’an’ı İngilizce’ye
tercüme eden mütercim olarak anılır.
Hindistan’daki hizmetlerinden sonra
tekrar İngiltere’ye döner ve oradaki Müslü-
manların dertleriyle bizzat ilgilenir, onlara
liderlik yapar. 19 Mayıs 1936’da vefat eden
Pickthall’ın çalışma masasında bir seminer
için hazırladığı son notlar bulunur. Kağıda
yazdığı son cümle şöyledir:
“Kimhalis olarak kendisini Allah’a teslim
edip güzel davranışlarda bulunursa Rabb’in
nezdinde onun mükafatı olacaktır. Onlar ne
korkacak ne de üzüntü duyacaklardır.” (Ba-
kara suresi, 2:112)