65
Geride bıraktığımız Mayıs ayında İs-
lam âleminin büyük âlimlerinden Nak-
şibendi tarikatının Hakkâni kolunun 40.
şeyhi olan Şeyh Nazım Kıbrısi hazretleri
dünyadan ebedi âleme irtihal etti. Dünya-
nın dört bir yanında müritleri bulunan ve
birçok insanın hidayetine vesile olan Mu-
hammed Nazım El-Hakkani, 1922 yılında
Kıbrıs’ın Lernaka şehrinde doğmuştur.
Anne tarafından Mevlevi tarikatı ku-
rucusu Mevlana Celaleddin Rumi, baba
tarafından ise Kadiri tarikatı kurucusu
Abdülkadir Geylani hazretlerine ve aynı
zamanda baba tarafından dedelerinin
soyu Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ailesine
dayanır.
Kıbrıs’ta lise eğitimi süresince gün-
düzleri müsbet ilimlerle, geceleri ise dinî
ilimlerle meşgul olan Şeyh Nazım, lise
eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul
Üniversitesinde Kimya Mühendisliği oku-
maya başlamıştır. Üniversitede gösterdi-
ği üstün başarılardan ötürü hocaları onu
araştırmalar yapmaya ve alanında uz-
manlaşmaya teşvik etmiş; fakat kendisi
dinî ilimlerden aldığı lezzeti müsbet ilim-
lerde bulamadığını belirtmiştir: “Modern
ilimler beni cezbetmiyor, kalbim hep ma-
nevi ilimleri çekiyor.” İstanbul’da yaşa-
dığı yıllarda Şeyh Süleyman Erzurumi ile
tanışır ve ondan Nakşibendi tarikatında
dersler alır. Hocasının talimatı ile Şam’a
giden Nazım Kıbrısi, Şeyh Abdullah Da-
ğıstani ile ilmî çalışmalarda bulunur ve
1973’te hocasının vefatı ile onun yerini
alır.
Kıbrıs’ta bulunduğu sürede Arapça
ezanın yasaklanmasını sert bir tepkiyle
karşılar ve tavrını bir caminin şerefesi-
ne çıkıp Arapça ezan okuyarak sergiler.
Bunun üzerine bir hafta hapis cezasına
çarptırılır ve ardından Lefkoşa’nın en bü-
yük camisi olan Selimiye Camii’nde ezanı
tekrar Arapça okur. Kendisine açılan 114
dava olmasına rağmen davalar neticele-
ninceye kadar yılmadan Lefkoşa’nın köy
camilerini gezerek her birinde Arapça
ezan okur.
Nazım Efendi’nin en çok bilinen özel-
liği dünyanın her kıtasında müritleri
olmasıdır. Özellikle Avrupa’da sıkça bu-
lunan Nazım Efendi, Freiburg kentinde
küçümsenmeyecek büyüklükte bir cema-
ate sahip. Sonradan İslam ile müşerref
olan müritlerinden Dr. İmran Schröter,
1989 yılında Şeyh Nazım ile ilk kez bir
kafede karşılaşmasını şöyle anlatmakta-
dır: “O’nu ilk gördüğümde kalbî bir bağ
hissetim. Mecnuna döndüm âdeta ve
kendimi birden onun masasının başında
buldum. Onunla konuşmam gerektiğini
hissediyordum.” İslam ile Nazım Efendi
sayesinde tanışanlar onun şözlerinden
ziyade hâli, tavrı ve hareketlerinden etki-
lendiklerini söylerler. Aynı müridi, Nazım
Efendi’nin sohbetleri ve anlattıklarının
çoğunlukla bilindik şeyler olduğunu, fa-
kat şeyh ve müritler arasında tarifsiz bir
bağ oluşturduğunu söylemektedir.
Şeyh Nazım ramazan ayını her sene
Londra’da Avrupalı müritleri ile geçirir-
di. Bir ay boyunca Londra’nın merkezin-
de bulunan “Seven Sisters” olarak bilinen
manastırı camiye çevirip ibadetle geçirir-
lerdi. Müritleri arasında en zengininden
en fakirine, profesöründen eğitimsizine,
beyaz, siyahi, Asyalı her kesimden insan
mevcuttur. Onun bu kadar farklı bir kit-
leye derinden hitap edebilmesinde kendi-
ne özgün nüktedan tarzının etkili olduğu
söylenebilir. Yöneltilen soruları basitçe
cevaplamak yerine espiritüel ve düşün-
meye sevk edici cevaplar vermesi birçok
insanı etkilemiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e olan
saygı ve sevgisi örnek olacak türdendir.
Son yıllarda ağır hastalığı ve ilerleyen
yaşın verdiği hâlsizliği umursamadan
Hz. Muhammed (s.a.v.) ismini ne zaman
duysa hasta yatağından kalkar ve salavat
getirirdi.
Şeyh Nazım Kıbrisi’nin dünyanın her
yerinde bulunan müridlerinden biri olan
İmran Schröter, 7 Mayıs 2014 tarihinde
vefat eden Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretle-
rinin nev-i şahsına münhasır karakterini
bir cümleyle şöyle özetlemiştir: “Şeyh
Nazım’ın beni en çok etkileyen özelliği,
her an kendinde olmasıydı. Ne geçmişe
ne de geleceğe takılırdı; o an olduğu yer-
de ve zamanda yaşardı.”
Allah kendisine rahmet eylesin.