63
HAZİRAN 2014 • SAYI 232 •
PERSPEKTİF
Kilise ya da soy ağacı defter-
lerinde vaftiz edilen Türkle-
rin varlığının ortaya çıkma-
sıyla yaygınlaşan heyecan
verici araştırmalardan birisi
için:
Leyla Coşan: Almanya’da
Hristiyanlaştırılan Türk Savaş Esirleri ve Bunla-
rınVaftiz Törenleri. Türk Kültürünü İncelemele-
ri Dergisi. İstanbul: Kocav, 2008, s. 43-60.
Almanların Türkler’den korkmaları anlaşılır bir
durumdu. Buna karşın günümüzde dinî inanış
bazında tüm dünya dinleri arasında uzun za-
mandır karşılıklı saygı anlayışı hâkim. Bugün en
fanatik Hristiyan papaz bile “Muhammedî kör-
lük” ibaresini kullanmamaktadır.
Türkleri vaftiz etme düşüncesi ilk olarak nasıl
ortaya çıktı? Onların sadece köle oldukları ve ken-
di dinlerini icra edebilecekleri düşüncesiyle niçin
yetinilmedi?
Şunu unutmamalıyız: 16. ve 18. yüzyıl ara-
sında “sahih din” savaşları sürmekteydi ve bu
yüzden Hristiyanlık’ta bile Katolikler, Protes-
tanlar, Huguenot ve diğer aykırı tarikatlar ara-
sında büyük çekişmeler yaşanıyordu. Hoşgörü,
ancak 18. yüzyılın sonunda Aydınlanma ile or-
taya çıktı. Ayrıca eğer 16. ve 18. yüzyıl arasında
halk, “Ganimet Türkleri”ni sadece köle olarak
görüp dinlerinde serbest bıraksaydı, o dönemin
kurallarına göre Türklerin evlilik, serbest mes-
lek seçimi ve birçok sosyal haktan mahrum kal-
maları gerekirdi.
Açıklamanızda “pozitif asimilasyon süreci”n-
den bahsediyorsunuz. Asimilasyon, kelime ma-
nası olarak, kişinin tamamen yeni bir kültüre bağ-
lanması ve kendi kültürünü terk etmesi demek.
Bunun neresi pozitif?
“Ganimet Türkleri” diye nitelendirdiğim gru-
bun aslında parçalı gruplar hâlinde ülkeye gel-
dikleri ve tekil bireylerin birbirleri ile neredeyse
hiçbir temas kurmadığını göz önüne alırsak, bu
bireyler için asimilasyondan başka bir seçenek
yoktu. Tamamen yalnız olan bu kişiler bunun
dışında nasıl hayatta kalabilirlerdi ki?
O zamanki “entegrasyon kıstasları”, sizin de
bahsettiğiniz gibi dil, vaftiz, meslek ve evlilikti.
Bunların aslında asimilasyon kıstasları olduğunu
düşünmüyor musunuz?
Tabii ki bunlar asimilasyon kıstaslarıdır.
Fakat tekrar edeyim: Aksi takdirde o zamanki
Türkler tamamen farklı bir çevrede, tamamen
izole edilmiş yabancılar olmanın haricinde ha-
yatta kalamazlardı.
O zamanlar “Bu yabancıların tehdit edecek
kadar büyük bir çoğunluk oluşturmadığını; hafif
dozdaki yabancıların daha sempatik, sayıca çoğa-
lan yabancıların ise korkutucu olduğunu” söylü-
yorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?
Bu aslında gayet açık: Çoğunluk, toplumsal
bir azınlığın sayı olarak güçlendiğini ve den-
geleri bozma eğiliminde olduğunu düşünürse,
kendini tehdit altında hisseder.
“Ganimet Türkleri”nden gelen kuşaklar, atala-
rının deyim yerindeyse mecburi toplanmış asker-
ler olduğu düşüncesiyle nasıl baş edebiliyorlar?
Almanya topraklarına esir olarak getirilen-
lerin şu an yaşayan kuşaklarından tanıdığım
kadarıyla, bu insanlar büyükbaba ve büyükan-
nelerinin zamanında istekleri dışında zorla göç
ettirilmeleri ile alakalı bir sorun yaşamıyorlar.
Zira bu onların tarihî gerçekliği. Onlar daha çok,
tarihî olarak olağan dışı bir durum ve yükselişi
temsil ettikleri için iftihar ediyorlar.