57
ŞUBAT 2014 • SAYI 228 •
PERSPEKTİF
Said Halim Paşa, 1863 yılında Kahire’de
doğmuştur. Mısır Valisi Kavalalı Mehmet
Ali Paşa’nın torunu, Mehmet Abdülhalim
Paşa’nın ise oğludur. Said Halim ilk ve orta
tahsilini Kahire’de yapmış, Arapça, Farsça,
İngilizce ve Fransızca öğrenmiştir. Daha
sonra İsviçre’de siyasal bilgiler öğrenimi
görmüştür.
1888’de Mîr-i Mîran rütbesi ile ve Mecîdî
nişanı ile Şûra-yı Devlet âzâsı olmuştur.
Kendisine, 1889’da II. ve 1892’de I. rütbe
Osmânî ve 1899’da murassa Mecîdî nişanı,
1900’de ise Rumeli Beylerbeyi pâyesi veril-
miştir. 1908’de ise bulunduğu Şûrâ-yı Dev-
let âzâlığından kadro dışı bırakılmış, ancak
aynı dönemde belediye genel seçimlerinde,
Yeniköy belediye reisliğine tayin olunmuş-
tur. Daha sonra, Cemiyet-i Umumiye-i Bele-
diye ikinci reisliği, 1908’de ise Âyân Meclisi
âzâlığı yapmıştır. 23 Ocak 1912 ile 23 Tem-
muz 1912 tarihleri arasında Şura-yı Devlet
reisliği kendisine verilmiştir.
Paşa, 1912’de reislikten çekilmiştir. Bu
sırada İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ge-
nel sekreterliğine seçilmiş, Mahmut Şevket
Paşa’nın sadrazamlığı sırasında, 1913’de,
ikinci defa Şûrâ-yı Devlet reisliğine ve
üç gün sonra Hariciye Nezareti (Dışişleri
Bakanlığı)’ne atanmıştır. Mahmut Şevket
Paşa’nın şehit edilmesinden sonra, 1913’de
Sadrazamlığa getirilmiştir. Said Halim Paşa,
1913 Eylül’ünde, Bulgarlarla Edirne’nin Os-
manlı Devleti’nde kalması ve Meriç nehri
hudut olmak üzere sulh imzalanması hiz-
meti sebebi ile II. Abdülhamid tarafından
İmtiyaz Nişanı ile onurlandırılmıştır.
Osmanlı Devleti, 1914’te (istemeyerek
de olsa) I. Dünya Savaşı’na katıldı. Bu sü-
reçte Almanya sefiri Baron Wangenheim ile
Yeniköy’de Sait Halim Paşa Yalısı’nda ittifak
anlaşması imzalanmıştır. Paşa, 1915’te Ha-
riciye Nazırlığı’ndan, 1917’de ise Sadrazam-
lıktan çekilmiştir.
Mart 1919’da harp ilanı sırasındaki bazı
kabine azaları ve Sait Halim Paşa tutuklan-
mış, diğer milletvekilleri ile beraber tahli-
ye olunduktan sonra Roma’ya gitmiştir. 6
Aralık 1921’de, evinin kapısında bir Ermeni
komitacının silahlı saldırısına uğrayarak
hayatını kaybetmiştir. Naaşı İstanbul’a geti-
rilmiş ve 30 Aralık 1921’de, törenle II. Mah-
mut Türbesi’nin bahçesine defnedilmiştir.
Bugün Said Halim Paşa ismi Buhranları-
mız eseri ile anılır. Paşa’nın bu eseri, her en-
telektüel adayının okuması gereken kitaplar
arasındadır. Said Halim Paşa, bu kitabında
neredeyse “sosyolojik” nitelemesini hak
edecek bir tür sezgiyle Osmanlı toplumu ve
tarihini anlamaya girişmiştir. Paşa, eserin-
de “Osmanlı devleti nasıl kurutulur?” soru-
suna yanıt arar. Kitabının bir yerinde şöyle
der: “Düştüğümüz meş’um hata şudur: Biz,
memleketimizin mesut olması için, Avrupa
kanunlarını tercüme etmenin kafi geleceği-
ni zannettik. Bu kanunların bizde kabul ve
tatbik olunabilmesi için ise yapılacak birkaç
değişikliğin yeteceğini hayal ettik. Mesela
adalet sistemimizi ıslah etmek için Fransız
adalet sistemini esas aldık. Hâlbuki Fransız
cemiyeti bizimkine asla benzemeyen aslı
ve menşei, ruh hâli, adetleri ve gelenekleri,
irfanı ve medeniyet seviyesi ile bizden pek
farklı olan, ihtiyaçları ise çok ve çeşitli olan
bir toplumdu.”
Bu çerçevede, Said Halim Paşa ıslahat
çalışmalarının asla tam anlamıyla başarılı
olamayacağını söylerken, eserinde şu tes-
pitlerde bulunur: “Mücedditlerimiz, insan-
ların kanun ve nizamlar için değil; kanun
ve nizamların insanlar için olduğunu hiç-
bir zaman anlayamamışlardır.”, “Bütün fe-
nalıkların asıl sebebi bir tanedir. Bu sebep,
ecnebi kanun ve müesseseleri kabul ve ithal
ettiğimiz takdirde yenilik ve terakkiye maz-
har olacağımıza inanmak hatasıdır.” Said
Halim Paşa, bu nedenlerden ötürü, kanun-i
esasi’yi de büyük bir hata olarak görmek-
tedir. Burjuvazinin önemine işaret eder ve
bizde, “Memurların, asilzadeler ile burju-
vazinin yerini tutacağını zannetmek, adeta
iktisatta tüketim ile üretimi birbirine karış-
tırmak kadar büyük hata olur.” der.
Said Halim Paşa, mutlakiyet rejimleri-
ni “felaketlerin en büyüğü” olarak görmüş
ve “şeref ve namusa uygun bir meşruti
idare”den yana tavır koymuştur. Paşa, ki-
tabın sonunda ideal bir sistem için İslam’ın
rolüne vurgu yapmıştır. Bununla birlikte, bu
sistemde, “insanların Allah’a ve peygambe-
re inanması”, “ceza korkusu” ile değil, “hür
ve aydın fikirli bir insan olarak sahip olduğu
vicdanın yol göstermesi” ile olacaktır.
Özetle; İslamlaşmak, Meşrutiyet, Mu-
kallitliklerimiz, Fikri ve İçtimai Buhranımız,
İslam Âleminin Gerilik Sebepleri Üzerine ve
Taassup bölümlerinden oluşan eser, bugü-
nümüzü anlamak için de son derece önemli
bir kaynaktır.