İRŞAD

Suriye’de Savaşın Gölgesinde Adalet Arayışı ve Umudun Direnişi

19 Mart 2025

Suriye’de yıllardır devam eden savaş, milyonlarca insanın hayatını kökünden değiştirdi. Yıkıntı, göç ve acı içinde kaybolan bu halk için umut hâlâ var mı? HASENE Suriye Koordinasyon Merkezi ekibiyle birlikte Ramazan ayında Suriye’de bir hafta geçiren HASENE Başkanı Bekir Altaş, izlenimlerini, yapılan insani yardımları ve Suriye’nin geleceği hakkındaki görüşlerini paylaştı.

İnsani yardım çalışmaları için Suriye’de bulundunuz. Gözlemleriniz nelerdi?

Suriye sadece insani yardım götürülen bir ülke değil, aynı zamanda insan hikâyelerinin en derin şekilde yaşandığı bir coğrafya. HASENE olarak uzun yıllardır burada faaliyet gösteriyoruz. Eğitim, sağlık ve temel insani yardımlar alanında birçok çalışmamız var. Ramazan ayında sahadaki durumu bizzat görmek, Suriye halkının yanında olduğumuzu hissettirmek ve onların sesi olmak için oradaydık.

Suriye’de ilk durağımız ülkenin kuzeyindeki Halep ve Halep’in kırsalındaki Azez, Cinderez, Afrin oldu. Kuzeyde, savaşın ve depremin iç içe geçtiği bir tabloyla karşılaştık. Sadece savaşın değil, afetlerin de yıktığı evler, çadırlarda yaşamaya mahkûm edilmiş ailelerle var. “Önce bombalardan kaçtık, sonra depremden. Daha ne kadar kaçacağız?” diye soran bir babanın çaresizliği her şeyi anlatıyordu. İnsanlar tekrar tekrar yıkılmış hayatlarını yeniden kurmaya çalışıyor. Bu bölgelerde insani yardımlar hayati önem taşıyor. HASENE olarak buradaki okullar ve rehabilitasyon merkezleri aracılığıyla çocuklara eğitim ve psikolojik destek sağlıyoruz.

Halep’in merkezi ise, tarihin, kültürün ve ticaretin kalbi olan bir şehir. Ancak bugün yıkıntılar içinde hayata tutunmaya çalışan insanlarla dolu. Cuma namazı çıkışında halkla konuşma fırsatımız oldu. En çok dikkatimi çeken şey, insanların hâlâ umutlu olmasıydı. “Bunları da atlatacağız” diyorlardı. Yıkıntılar arasında bile bir direnç var. Bu halleriyle, tevekkülü âdeta yaşam biçimi hâline getirmiş bu insanlar, bize hayata dair derin bir ders veriyorlar.

Suriye’ye Dönüş: “Üzerime Yapışan Mülteci Gömleğini Çıkartmak İstiyorum”

Suriye 13 Şubat 2025

İdlib’de ise kamplarda yaşayanlar, en çok unutulmaktan korkuyor. “Dünya bizi hatırlıyor mu?” diye soran gençlerin gözlerinde büyük bir çaresizlik var. Çadır kentlerden ve briket evlerden oluşan kamplarda eğitim ve sağlık hizmetleri kısıtlı. İnsanların geleceğe dair umutlarını koruyabilmeleri için burada daha fazla destek sağlanması gerekiyor.

Yermük: Suriye’de Yeniden Doğuşun Sembolü

Başkent Şam’da savaşın etkilerini nasıl gözlemlediniz? Şehirde günlük hayat ne durumda?

Şam’da hayat devam ediyor gibi görünse de insanların yüzlerinde derin bir yorgunluk var. Sürekli tetikte olduklarını hissediyorsunuz. Gökyüzüne göz ucuyla bakan insanlar, aniden gelen saldırılara karşı refleks geliştirmiş. Savaşın bittiği söyleniyor ama psikolojik etkileri hâlâ çok taze. Gittiğimiz her yerde Türkçe konuşan insanlarla karşılaştık. Hatta Şam sokaklarında, anadili Arapça olmasına rağmen Türkçeyi daha iyi konuşan çocuklarla bile tanıştım. Çocuklarının eğitimini yarıda kesip Suriye’ye dönen aileler vardı. Mülteci olmaktan yorulmuş, vatanlarına geri dönmüş ama burada da yeniden var olma mücadelesi veren insanlar… Rabbim onların yolunu açık eylesin.

Şam’daki Yermük Kampı’nda durum nasıl?

Yermük, bir zamanlar Filistinli mültecilerin yaşadığı ve büyük bir dayanışmanın olduğu bir mahalleydi. Ama bugün tamamen yıkılmış, harabe hâlinde. Yeni yeni dönen kamp sakinleri, enkazlar arasında evlerini tamir etmeye çalışıyor. Oradaki muhattabımız, “Önce Filistin’den sürüldük, burada yeni bir vatan kurduk. Ama sonra Yermük de elimizden alındı. Annem buradan ayrıldıktan bir yıl sonra bu acıyla vefat etti. Artık ikinci kez vatanımızı kaybettik” dedi. Bu sözler, savaşın insanlara yaşattığı derin travmayı anlatmaya yetiyor.

Yermük’ün yeniden inşası elbette zaman alacak. Ancak buraya geri dönüşlerin sağlanması, sadece fiziksel bir restorasyon değil, aynı zamanda onurlu bir yaşamın yeniden tesisi açısından da kritik bir adım. Yermük, yalnızca bir mahalle değil; savaşın ve aidiyetin simgesi hâline gelmiş bir yer. Burada yaşayan insanlar, yıllardır süren göç ve yıkımın ardından bir kez daha kök salmak istiyor. Mahalleye geri dönen insanlar, sadece geçmişlerine değil, geleceklerine de sahip çıkmaya çalışıyor. Eğer uluslararası toplum bu sürece destek verirse, Yermük bir enkaz yığını olmaktan çıkıp yeniden doğuşun sembolü hâline gelebilir.

Suriye’de Yeni Anayasa, Hukukun Tesisi ve Geleceğe Dair Umutlar

Suriye’nin geleceği sizce nasıl şekillenecek? Yeni anayasa süreci, hukukun tesisini mümkün kılar mı sizce?

Suriye’nin geleceği, sadece fiziksel olarak yıkılan şehirlerin yeniden inşasıyla değil, toplumsal barışın ve hukukun yeniden tesisiyle mümkün olacak. Bugün burada en büyük yıkım binalarda değil, insanların birbirlerine olan güveninde yaşanmış durumda. Savaşın yarattığı travmalar, yıllarca süren baskıcı rejimin ardından oluşan kırılgan toplumsal yapı, hukukun ve adaletin yeniden sağlanmasını zorunlu kılıyor.

Yeni anayasa süreci, Suriye’nin geleceğini şekillendirecek en kritik aşamalardan biri. Eğer bu süreç, tüm toplumsal kesimlerin sesinin duyulduğu, adil ve kapsayıcı bir şekilde yürütülmezse, yeni çatışmalara zemin hazırlama riski taşıyabilir ve toplumsal barışın sağlanması mümkün olmayabilir. Bu nedenle hukuk ve adalet mekanizmalarının tarafsız, şeffaf ve bağımsız bir şekilde işlemesi büyük önem taşıyor. Ancak bu şekilde Suriye halkının güveni kazanılabilir ve kalıcı bir barış ortamı inşa edilebilir.

Orta Doğu’da Savaş ve Barış: Aktörler, Dinamikler ve Ufuktaki İhtimaller

Dosya: “Savaş ve Barış”2 Ocak 2025

Savaş suçları, katliamlar ve ihanetler, insanlar arasındaki güveni derinden sarsmış durumda. Bir yandan adaletin sağlanması, suçluların hesap vermesi gerekiyor; diğer yandan da bir arada yaşamanın yolları bulunmalı. Bu noktada kanaat önderlerinin büyük bir rolü var. Kardeşini böyle bir katliam sırasında kaybeden bir kanaat önderinin, onu katleden kişiye merhamet göstermesi ve “Biz düşmanımıza benzememeliyiz” diyerek Aliya’nın sözlerini hatırlatması beni derinden etkiledi ve umutlandırdı. Eğer geçmişin acıları üzerine yeni bir nefret dalgası inşa edilirse, bu savaş asla bitmeyecek. Bu topraklarda, Efendimizin (sav) Mekke’nin fethinde gösterdiği örnekliği hatırlamak ve yeni bir farkındalık oluşturmak gerekiyor.

Görüşmelerimde, insanların yürekleri yansa da affetme sürecine girmeye ve barışı inşa etmeye hazır olduklarını hissettim. Bunca yıl birbiriyle savaşmış gruplar, bir anda şiddetsiz bir dili nasıl benimseyecek? Bunun yolu eğitimdir. Bir okul ziyaretimizde, çocuklarla sohbet ederken bir sınıf başkanı seçmek istedik. “Kim aday olmak ister?” diye sorduğumuzda, sınıfın tamamı elini kaldırdı. Sonrasında seçim oy birliğiyle sonuçlandı. Umarım yetişkinler de bu çocukları örnek alır ve küçük hesapları geride bırakıp, barışa ve uzlaşıya odaklanırlar.

Suriye’de çatışmalar devam ediyor. Bir yanda Lazkiye’de sivil kayıplar yaşanırken, diğer yanda İsrail’in Şam’a yönelik saldırıları sürüyor. Sahadaki endişeleri nasıl gözlemlediniz?

Şam’daki saldırı esnasında biz de oradaydık. Sahada en çok karşılaştığımız duygulardan biri belirsizlik ve güvensizlikti. Suriye halkı, yıllardır süren savaşın ardından artık yeni bir döneme girmek, yeniden inşa sürecine odaklanmak istiyor. Ancak bölgedeki jeopolitik gerilimler, özellikle İsrail’in düzenlediği hava saldırıları ve bölgedeki nüfuz mücadelesi, insanların geleceğe dair umutlarını kırıyor.

Şam’da konuştuğumuz insanlar, İsrail’in saldırılarının sadece askeri hedefleri değil, sivil yaşamı da doğrudan etkilediğini vurguluyor. Çünkü bu saldırılar sadece fiziksel bir yıkım değil, aynı zamanda psikolojik bir baskı oluşturuyor. İnsanlar sürekli bir savaş tehdidi altında yaşamak zorunda kalıyor. Aynı zamanda bölgesel güçlerin Suriye üzerindeki hesapları, halk arasında “Biz kendi kaderimizi ne zaman tayin edebileceğiz?” sorusunu gündeme getiriyor.

Özellikle Yermük’te görüştüğümüz kişiler, geçmişte defalarca yerinden edilmenin getirdiği travmanın üzerine, yeni tehditlerin eklenmesinden büyük endişe duyuyor. İsrail’in askeri varlığı, Yermük’e uzak sayılmaz ve bu durum, bölge halkı üzerinde derin bir tedirginlik oluşturuyor. İnsanlar, savaşın yıkıcı etkilerini hâlâ üzerlerinden atamamışken, şimdi de yeni bir çatışma dalgasının ortasında kalmaktan korkuyor. Geçmişte hem Filistin’den hem de buradan sürgün edilen Yermük sakinleri, bir kez daha belirsizlik içinde yaşamaktan yorulmuş durumda. Bu belirsizlik, onların hem fiziksel hem de psikolojik olarak yeniden ayağa kalkmalarını zorlaştırıyor diye düşünüyorum.

Suriye halkının ortak isteği, artık Suriye’nin bir savaş sahası olmaktan çıkması, dış müdahalelerin sona ermesi ve ülkenin kendi içinde istikrara kavuşması. Ancak mevcut siyasi ve askeri dengeler düşünüldüğünde, bu kolay bir süreç olmayacak gibi görünüyor.

Kilis’te Birlik ve Dayanışma

Türkiye’de Suriyelilere yönelik derin bir tartışma ve arka planda yürüyen çalışmalar var. Buradaki çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

En yoğun görüşmelerimizi Kilis’te gerçekleştirdik. Kilis, Türkiye’de Suriyelilerle en fazla iç içe geçmiş şehirlerden biri. Ramazan akşamları oldukça canlıydı. Sahura kadar süren etkinliklerde iki toplum bir araya geliyor, birlikte vakit geçiriyor. Sayın Vali ve İl Müftüsü’nün bu uyumu sağlamak için büyük bir çaba içinde olduğunu gözlemledim. İnsanların doğrudan başvurabildiği, sorunlarını anlatıp çözüm bulabildiği mekanizmalar oluşturulmuş. İki toplum arasındaki bu kardeşlik ruhu ve dayanışma, gerçekten çok kıymetli ve diğer illerde de örnek alınması gereken bir model oluşturuyor.

Kilis’te ziyaret ettiğim Suriye kökenli vatandaşların kurduğu derneklerin ve eğitim kurumlarının yöneticileri de, çocukları ve gençleri topluma kazandırmak için büyük bir çaba içinde. Bu çabalar mutlaka sivil toplum tarafından da desteklenmeli. Özellikle etüt merkezleri kurulabilir, çocuklara anadil eğitiminin yanı sıra Türkçelerini geliştirmeleri ve okul derslerinde başarılı olmaları için ek dersler verilebilir.

“Suriye’ye Geri Dönüş Tartışması, Empati Yoksunu ve Yersiz”

Almanya20 Aralık 2024

Bu çocukların bir gün ülkelerine dönecekleri düşüncesiyle eğitime gereken önem verilmezse, hem onların hem de içinde yaşadıkları toplumun geleceği riske girer. Biz, kıyametin kopacağını bilsek bile elimizdeki fidanı dikmeyi öğütleyen bir medeniyetin mirasçılarıyız. Bu nedenle, yarının belirsizliklerine bakmadan, bugün elimizden gelenin en iyisini yapmalı, bu çocuklara hiç gitmeyeceklermiş gibi ilgi ve destek sunmalıyız.

Suriye’nin artık büyük bir diasporası var. Sizce bu diaspora, ülkenin yeniden inşası ve toplumsal barış sürecine nasıl katkı sağlayabilir?

Suriye diasporasının ülkenin kalkınmasında ve barış sürecinde oynayacağı rol hiç şüphesiz büyük olacak. Türkiye’de ve Avrupa’da yaşayan Suriyeliler, artık bulundukları ülkelerin asli unsurları hâline gelirken, aynı zamanda ülkeleri için de önemli bir bilgi, sermaye ve tecrübe kaynağı oluşturuyorlar. İş dünyasında, akademide, sivil toplumda ve siyasette aktif hâle gelen diaspora mensupları, Suriye’nin yeniden inşa sürecine doğrudan katkı sunabilir.

Bu potansiyelin etkin bir şekilde değerlendirilmesi için, diasporadaki Suriyeliler ile ülke içindeki topluluklar arasındaki bağların güçlendirilmesi gerekiyor. Beyin göçünü tersine çevirecek teşvikler sağlanmalı, diaspora üyelerinin ülkedeki yatırımlara ve eğitim projelerine katılımı teşvik edilmeli. Ayrıca, diaspora mensuplarına siyasi ve ekonomik süreçlerde yer verilmesi büyük önem taşıyor. Çünkü bu insanların bilgi birikimi ve uluslararası bağlantıları, Suriye’nin küresel arenada yeniden konumlanmasına da yardımcı olacaktır.

Her gittiğimiz yerde çok değerli çalışmalara tanık oldum. HASENE’nin okulları ve rehabilitasyon merkezleri, Diyanet Vakfı’nın eğitim kurumları ve yetimhaneleri, Yeryüzü Çocukları Derneği’nin psikososyal destek alanındaki özel projeleri ve UNRWA’nın okulları ile sağlık merkezleri, âdeta çölün ortasında kurulmuş birer vaha gibiydi. Bu kurumlar, yıkımın ve zorlukların ortasında insanlara umut, eğitim, sağlık ve psikolojik destek sunarak, hayata tutunmalarına yardımcı oluyor. Buralarda çocukların yüzlerinin yeniden güldüğüne şahit oldum. Çocukların soru sorduğunu, durmadan konuştuklarını gördüm. Kamplarda gözlemlediğimiz donuk bakışlar buralarda yok. Okulu güvenli bir yer, öğretmenleri ise güven duyulan kişiler olarak görmeleri, bu yavrular için âdeta tutunacak dal olmuş. Bu çabalar, bölgedeki insani krizin hafifletilmesinde büyük bir rol oynuyor ve toplumların yeniden inşası için kritik bir öneme sahip.

Bir hafta boyunca gördüğüm manzara, ne sadece acıdan ne de umuttan ibaretti. Yıkıntılar arasında çocuklar oynuyor, insanlar hayata tutunmaya çalışıyor, bazıları ise imkânsız görünen bir yeniden inşaya girişiyordu. Suriye’de savaşın ve felaketlerin izleri uzun yıllar silinmeyecek hiç şüphesiz, ama insanlar ayakta ve direnmeye devam ediyor. Belki de en büyük zaferleri bu. (Perspektif)

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com