CUMA HUTBESİ
Müminin Sosyal Kimliği
14 Eylül 2023Muhterem Müslümanlar!
Âlemlerin yegâne Rabbi olan Allah (c.c.), yaratmış olduğu varlıklar içerisinde en büyük payeyi insana vermiş ve onu Kur’an’da “eşref-i mahlukat” yani yaratılmışların en şereflisi olarak nitelendirmiştir. Bununla birlikte, büyük âlim ve mütefekkirler, insanı sosyal bir varlık olarak tanımlamışlardır. Gerçekten de insanın en belirgin özelliklerinden birisi, hayatiyetini toplumsal yaşamın içerisinde devam ettirmesidir. Dünyaya gelişi, toplumun en küçük üyesi olan aile kurumunun içine doğmakla gerçekleşir. Büyüdükçe sırasıyla mahalle, şehir ve bir ülkenin mensubu olur. Bu mensubiyet ilişkisinin sonuçlarından birisi de zamanla şekillenen sosyal kimliğidir. Sosyal kimlik, insanın yaş, cinsiyet, statü, inanç gibi farklı kimliklerinin toplamını ifade etmektedir. Her ne kadar insanın sosyal kimliği farklı kimliklerin birleşmesinden müteşekkil olsa da, kişi Müslüman olunca İslami kimlik ön plana çıkar.
Değerli Müminler!
Allah’a, Resulüne ve ahiret gününe iman eden bir kimsenin en önemli kimliği, sahip olduğu inançtan kaynaklanan İslami kimliğidir. Bu mukaddes kimlik, diğer sahip olduğu dil, renk, cinsiyet, statü gibi kimliklerin üstündedir. Çünkü bir müminin hayatı anlaması ve algılaması, bunun sonucunda da bir hayat tarzı oluşturmasında belirleyici olan amil, şüphesiz ki inancıdır. Bir mümin, inancının gereğini sahip olduğu tüm sosyal kimliklere yansıtır ve âdeta nakşeder. Toplumsal hayatın içerisinde, İslami kimliğini her türlü kimliğinin üstünde tutar. Çünkü mümin kimliğimiz, bizatihi bizlere hayat bahşeden Mevlamız ile olan ilişkimizin neticesidir. Bir mümin, Kur’an’ın ifadesiyle; “Şüphesiz benim namazım da diğer ibadetlerim de yaşamam da ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.”[1] düsturuyla hayatını yaşar.
Aziz Cemaat!
Müslüman kimliğini taşıyan bizler, azınlık olarak bulunduğumuz coğrafyalarda, İslam’ın emrettiği yüksek ahlak ölçüsüyle sosyal hayatın içerisinde olmalıyız. Farklı inanç sahibi bireyler ile ilişkilerimizde de adil ve merhametli olmalıyız. İslam’ın bizlere kazandırdığı “Yaratan’a tazim, yaratılana şefkat” düsturuna riayet ederek merhamet duygumuzu sadece insanlara değil, hayvanlara ve doğaya da yansıtmalıyız. İnsanlara güler yüzlü olmalı ve candan davranmalıyız. Güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilmiş olan yüce Peygamberimiz (s.a.v.) “Mümin cana yakındır. (İnsanlarla) yakınlık kurmayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur.”[2] diye buyurmuştur. Tarih boyunca Müslümanların mümeyyiz vasıfları olan misafirperverlik ve yardımseverliği gelecek nesillere aktarabilmeliyiz.
Kıymetli Kardeşlerim!
Hak Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de müminleri “Rablerinin çağrısına uyarlar, namazı özenle kılarlar. İşleri de aralarındaki danışma ile yürür. Kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için harcarlar.”[3] diye tarif buyurmuştur. Müslümanlar olarak bizler sosyo-ekonomik mağduriyet yaşayan kesimlere yardımda bulunmalıyız.
Son olarak, Fas’ta meydana gelen deprem ve Libya’daki sel felaketinde hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet; yaralılara acil şifalar diliyoruz. Fas ve Libya halklarına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. HASENE aracılığıyla yaptığınız bağışlarınızı depremzede kardeşlerimize ulaştırmak üzere görevlilerimiz ilk günden itibaren bölgeye intikal etmiş ve yardımlarınızı dağıtmaya başlamıştır. Yardımlarınızın şimdiden Allah indinde makbul olmasını niyaz ediyorum.
Yüce Allah, bizleri sahip olduğumuz İslami kimliğin kıymetini bilenlerden eylesin!
[1] En’âm suresi, 6:162
[2] İbn Hanbel, II, 400
[3] Şûrâ suresi, 42:38