CUMA HUTBESİ
Hutbe: Hayatı Sünnet Üzere İnşa Etmek
10 Ocak 2014‚„’ ’ ƒ’ª…’ ª¨‘ˆ §„„‘‡ §ª‘¨¹ˆŠ Š’¨¨’ƒ… §„„‘‡ ˆŠº’’ „ƒ…’ °ˆ¨ƒ…’ ˆ§„„‘‡ ºˆŒ Š…Œ
Muhterem cemaatimiz!
Hutbemizin bu haftaki konusu, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in mevlid-i şerifleri münasebeti ile, hayatımızı peygamberî sünnet üzere inşa etmenin önemi hakkında olacaktır. Bu vesile ile, mevlid-i şeriflerinizi tebrik eder, Allah'tan bizleri o Yüce Resul'e layık bir ümmet kılmasını niyaz ederiz.
Değerli Müslümanlar!
İnsanoğlu dünya hayatında bedensel varlığını koruyacak akli ve fiziksel donanıma sahiptir. Bütün bu sahip olduklarıyla insan, yaşamı için gereken her türlü maddi ihtiyacını karşılayabilir. Ancak hem maddi varlığını sürdürebilmesi hem de bunun dışında kalan ve insanı insan yapan değerlere sahip olabilmesi için kişi Yaratan'ın hidayetine muhtaçtır.
Allah Teâlâ, kullarına yeryüzünde nasıl bir hayat sürmeleri gerektiğini göstermek için onlara dini göndermiştir. Din ise insanlığa, yine kendi cinsinden olan seçkin kişiler, yani peygamberler tarafından tebliğ ve tebyin edilmiştir. Peygamberler kendilerine vahyolunan dini toplumlara ulaştırmışlar, bununla kalmayıp onu en iyi şekilde yaşamışlar ve dolayısıyla kulluk noktasında en güzel örnek olmuşlardır. Aynı şekilde, peygamberlik zincirinin son halkası olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.), özellikle bi'setten, yani kendisine elçilik görevi verildikten sonra, din adına tebliğ ve tebyin ettiği ve bizzat yaşadığı hayat ile bir Müslümanın esas alması gereken en güzel ve en sağlam örnek, “üsve-i hasene” olmuştur.
Muhterem cemaat!
Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyyesi biz Müslümanlar için, özellikle sünnetin dindeki yeri ile ilgili aşağılama, alay ve tahfif uygulamalarının revaçta olduğu şu modern dönemde, şüphesiz dine tutunmanın ve dinde istikrarın en sağlam yoludur. Sünnetten uzak bir yaklaşımın ise dinde çözülmeyi ve bozulmayı beraberinde getirmesi kaçınılmaz olacaktır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) de konuyla ilgili olarak şöyle buyurmuşlardır: “Din, sünneti terk etmekle yok olmaya başlar. Halatın, lif lif kuvvet kaybetmesi gibi, din de sünnetlerin birer birer terk edilmesiyle gider.”
Dindeki bozulmanın peygamberlerden yüz çevirmekle olan irtibatını, geçmiş ümmetlere dair Kur'an'da bahsi geçen kıssalara baktığımızda apaçık bir şekilde görürüz. O ümmetlerin birçoğu, Allah'ın varlığına inanmaktaydı. Fakat inkâr ettikleri ve dalalete uğramalarına sebep olan şey, kendilerine gelen elçileri, peygamberleri ve dolayısıyla onların gösterdikleri yolu reddetmeleri idi.
Bu sebeple, denilebilir ki inhiraftan, bidatlardan ve bozulmalardan uzak bir din için peygamberî yolu takip etmek kaçınılmazdır ve Allah ile resulünü, daha doğru bir din adına birbirinden ayırmak yanlış bir metottur. İlahî iradeye mutabık olan din, ancak peygamberin izlediği ve gösterdiği dindir. Allah'ın sevgisine mazhar olabilmenin yolu da peygambere uymaktan, ona tabi olmaktan geçmektedir. Ayet-i kerimede şöyle buyurulur: “De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Aziz kardeşlerim!
Madem ki en doğru dinî yaşantı peygamberin uyguladığıdır ve madem ki onun sünnetinden uzaklaşmak dinden uzaklaşmaya sevk eder ve dahası, Allah'ın sevgisine mazhar olmak da ancak peygambere ittiba ile mümkündür; o hâlde hayatımızı sünnet üzere inşa etmemizden daha doğal ne olabilir? Bu sebeple oturmamızdan kalkmamıza, yeme içmeden alışverişimize, kısacası hayatımızın her anında Peygamber Efendimiz'in yaşantısından örnekler edinmeye gayret edelim ki dindeki sebatımızı temin edip Mevlamız'ın sevgisini kazanmış olalım.
Dârimî, Mukaddime, 16.
Âl-i İmrân suresi, 3:31