CUMA HUTBESİ
Hutbe – Emaneti Koruyanı Allah da Korur
12 Mart 2010Muhterem Cemaaat!
Bugünkü hutbemizin konusu emanete riayet hakkında olacaktır. Arapça’da “güvenmek, korku ve endişeden emin olmak” anlmına gelen emanet kelimesi hiyanetin karşıt anlamında kullanıldığı gibi, “güvenilir olmak” anlamına da kullanılır. Özellikle emanet, “güvenilir bir kimseye korunması için geçici olarak tevdi edilen şey” anlamına kullanılır ki, hutbemize konu olan husus bu manadaki emanettir.
Emanetin tevdi edilebilmesi (verilebilmesi) için kendisine emanet bırakılan kişinin içinde yaşadığı toplumunun güvenirliğini kazanmış olmalısı gerekir. Nitekim Resulu Ekrem (sav) Efendimiz Peygamber olmadan önce “el-Emin (Güvenilir)” lakabı ile anılan bir şahsiyetti. Öyle ki müşrikler, asırlardır tapınageldikleri putlarını ve inanç sistemlerini hiç saydığından kendisine düşman kesildikleri, 13 yıl hakaret ve işkenceyi reva gördükleri, O yüce şahsa kıymetli eşyalarını emanet olarak bırakabiliyorlardı. O, bu güveni asla istismar etmedi. Hicret esnasında düşmanları dışarıda kendisine kötülük yapmak için beklerken dahi, yatağına yatırdığı Hz. Ali’ye emanetlerin kimlere ait olduğunu belirleyerek sahiplerine teslim etmesini tenbih etti. Zira O yüce Resul Buhari ve Müslim’de geçen bir hadislerinde, “Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, emanet bırakıldığında hıyanet eder.” buyurmuşlardır. Müslim’in bir rivayetinde “Oruç tutsa, namaz kılsa ve kendini Müslüman sansa dahi” eki vardır.
Değerli kardeşlerim,
Peygamberimiz yine Buhari ve Müslim’de geçen bir hadislerinde “Dört haslet (özellik) vardır ki, bunlar kimde bulunursa, o kimse halis münafık olur. Bir kimse de bunlardan biri bulunursa, bu huyu bırakıncaya kadar o kimsede nifaktan bir parça vardır. Kendisine emanet edilirse hıyanet eder, konuşurken yalan söyler, ahd ederse sözünde durmaz, münakaşa ederse haddi aşar” buyurmuşlardır.
Emanet kavramı sadece bir kişiye bırakılan mal ve eşyadan ibaret değildir. Ücret, kira, ortaklık hakkı, buluntu gibi maddi haklar yanında iman, ibadet gibi dini hükümler ve makam mevki gibi hususlar da birer emanettir. Yüce Allah’ın “Onlar ki emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler” (Müminun Suresi, [23:8]) emri, üzerimize terettüp eden dini sorumluluklarımızın da birer emanet olduğunu hatırlatır. Üzerimizde bulunan Allah’ın hakları, kulların hakları, vekaletler, velayetler, memuriyetler emanetler cümlesindendir. Gerek Allah’a gerek Peygambere gerekse İnsanlara karşı olan antlaşmalarımıza ve taahütlerimize uymazsak emanete ihanet etmiş oluruz. Namaz kılmak, oruç tutmak gibi farzları yerine getirmeyenler Allah’a verdikleri taahhütlere uymamakla emanete ihanet etmiş olurlar. Hakeza haramlardan sakınmayanlar da Allah’a verilen taahhüde uymamakla emanate ihanet etmiş olurlar. Müslim’de geçen bir hadiste Hz. Peygamber (sav) valilik veya vergi memurluğu isteyen sahabenin ilklerinden Ebu Zerr Gıfari (ra)’ye: “Sen güçsüzsün, bu iş bir emanettir. Emanetin üstesinden gelemeyen kimse için kıyamet gününde zillet ve perişanlık doğurur.” buyurmuştur.
Bütün bunlardan dolayıdır ki aziz kardeşlerim! Tüm Peygamberlerin ortak vasıflarından biri olan emanet, yani güvenirlilik sıfatıyla donanmamızı ve emaneti koruyanı Allah’da korur inancı ile hayatımızı sürdürmeyi bize lutfetmesini Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyoruz.
IGMG İrşad Başkanlığı