CUMA HUTBESİ
Hutbe: Duanın Hayatımızdaki Önemi
17 Eylül 2020Muhterem Müminler!
Hepimiz, sevdiği kişilere yakın olmayı, onlarla irtibat kurmayı ve sohbet etmeyi sever. Onlardan uzak olduğumuzda onları düşünür ve özleriz. Mümin ise herkesten önce rabbi olan Allah’a karşı bu yakınlığı hisseder ve onunla ilişki kurmayı arzular. Yüce Rabbimiz ile bağlantı kurmanın ve yaklaşmanın en güzel yolları, müminin miracı olan namaz ve ibadetin özü olan duadır. Dua, Allah’ın yüceliği karşısında kulun kendi aczini idrak edip; ihtiyaç, istek ve arzularını talep etmek için durumunu Yüce Allah’a arz etmesidir. Dua, kul ile Allah arasında kurulan bir iletişim dilidir. Bu iletişim bazen sözlü bazen sözsüz bazen de fiili olarak gerçekleşir.
İnsanoğlu, hayatta karşılaştığı sorun ve sıkıntılarla her zaman tek başına mücadele edecek kadar güçlü değildir. Karşısına çıkan sorunlarla baş edebilmek için, bazen başkalarından yardım alır. Bazen de öyle sorunlarla karşılaşır ki o anda hiç kimse ona yardım edemez. İşte böyle bir durumda içini dökebileceği, sığınabileceği ve her zaman yardım alabileceği bir varlığa ihtiyaç duyar. İşte bu ihtiyaca cevap verebilecek olan tek ve yegâne varlık, her şeye gücü yeten Yüce Allah’tır.
Cenâb-ı Allah Kur’ân-ı Kerîm’de: “Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O hâlde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.”[1] buyurmaktadır.
Allah Teâlâ, “Şimdi müsait değilim sonra gel” “Dilekçe ver de değerlendirelim” ya da “Anlayamadım biraz yüksek sesle konuş!” demiyor. Her zaman ve her yerde bizi görüp duymaktadır ve gücü her şeye yeter. Mümin dua ederken işte bu bilinç ile Rabbine yönelir. Sadece bu bilinç bile sorunlar karşısında insanı güçlü kılar; yalnızlıktan, çaresizlikten ve ümitsizlikten korur, ona pozitif enerji verir.
Değerli Kardeşlerim!
Dua etmek, insanın özünde var olan fıtrî bir olgudur. Bu nedenle dua etmeyen insan yoktur. Dua, inananların ağzından düşmeyen bir çağrıdır. Bir yaratıcıya inanmadığını söyleyenler ise sadece dara düştükleri zaman dua ederler.
Ayrıca bazı insanlar, inançsız olduklarını iddia ettikleri hâlde; kolye, maskot, yüzük ya da bileklik gibi bazı takı ritüellerini uğur getirsin diye yanlarında taşır ve onlardan medet umarlar. İşlerinin rast gitmesi ve görünür-görünmez kaza ve belalardan korunmak için onlardan yardım beklerler. Bu beklenti, inanmayan insanın dahi bilinçaltında dua olgusunun var olduğunu göstermektedir.
Dua, dünyalık sıkıntılar karşısında direncimizi artıran; ideallerimizi diri tutan, ibadetlerimize, kulluğumuza ruh ve anlam katan büyük bir nimettir. Dua, Rabbimizin bizlere bahşettiği bir rahmet ve bereket kapısıdır. Allah’ın sevgi ve hoşnutluğunu elde etmek için önemli bir vesiledir.
Duasızlık, insanı; zayıf, korumasız, dayanaksız, aciz ve savunmasız bir ruh haline iter. Özellikle de günümüzde ruhumuzun virüsü ve çağımızın vebası haline gelen sıkıntı, stres, depresyon, korku ve kaygı bozukluklarının oluşmasında duasızlık önemli bir etkendir. Bu bakımdan dua, manevi bir gıda ve etkili bir ilaçtır.
Değerli Mü’minler!
Peygamber Efendimiz ﷺ buyurur ki: “Bir insan dua ettiğinde, bir günah veya aile bağlarının kopması için dua etmediği ve (dua ettim de cevap alamadım diyerek) acele etmediği müddetçe, Allah ona mutlaka cevap verir. Ya kişinin istediğini hemen dünyada verir, ya da ahiret için saklar veya dua ettiği kadar günahlarını affeder.”[2]
Dolayısıyla dua ettikten sonra istediğimiz şey gerçekleşmemişse bile asla ümitsizliğe kapılmamak gerekir. Evet, Allah her duaya icabet eder ama Allah hikmet sahibidir ve hikmetine göre muamele eder. Doktor hastaya hastanın istediği ilacı değil, farklı ilaçları da verebilir. Allah da bizim istediğimizi değil daha hayırlısını verebilir. Duamız kabul edilmiş ama zamanı gelmemiş olabileceği gibi istediğimiz şey bizim hayrımıza olmadığı için vermemiş de olabilir. Bu nedenle dua etmeyi asla terk etmemek ve ihlâsla yapılan duaların kabul edileceğine kesinlikle inanmak gerekir.
Cenâb-ı Allah bizleri gönlüyle rıza, diliyle dua sahibi olan kullarından eylesin!
[1] Bakara suresi, 2:186
[2] Tirmizî, Da’avât, 133; Benzer bir rivayet için bkz. Müslim, Zikir, 25