CUMA HUTBESİ
Hutbe – Hazreti Muhammed (sav)’i sevmek
14 Nisan 2006Aziz ve muhterem Müslümanlar,
“Daha önce gelip geçen o peygamberler, Allah’ın vahiylerini tebliğ eden, Allah’tan korkan, başka hiç kimseden korkmayan kimselerdir. Allah hesap görücü olarak yeter. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resülü ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”(Ahzab Suresi: 39-40)
Allah’a giden yolun rehberi, dünyada ve âhirette mutluluk yollarının göstericisi, Peygamberlere iman etmek ve onları sevmek; özellikle Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’i sevmek, her mümin üzerine tam bir farizadır. Çünkü O’nu sevmek ve O’na tabi olmak bizi Allah’ı sevmeye sevkeder. Allah sevgisini O’na tabi olursak elde edebiliriz. Rabbimiz bu gerçeği şu mübarek sözüyle ilan buyurmuştur: “De ki: Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, çok bağışlayıcı ve merhametlidir.” (Ali İmran / 31)
Gerçek Müminler için Peygamber’e duyulan sevgi, muhabbet duyulan her şeyden önemlidir. Bu durum, her şeyden önce Yüce Allah’ın da işaret buyurduğu bir husustur: “Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır“¦” (Ahzâb Suresi: 6) Kendisini sevmemizin hudutlarını çizen Sevgili Peygamberimiz de şöyle buyuruyor: “Sizden biriniz, beni anasından, babasından, evlatlarından ve bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe, tam anlamıyla iman etmiş olamaz.” (Buharî, iman, 8; Müslim, iman, 70) Diğer bir hadis-i şerif te şöyledir: “Allah’ı ve Peygamberini her şeyden çok sevmedikçe tam mü’min olamazsınız.” (Buharî, iman, 9, 14, edeb, 42; Müslim, iman, 67) Onun içindir ki Peygamber arkadaşları yüce insanlar, Peygamber Efendimiz (as)’a hitabederken: “Canımız, anamız ve babamız sana feda olsun Ya Rasûlallah!” diyerek söze başlarlar veya cevap verirler; böylece Efendimiz (as)’a iltifat ederlerdi”¦
Aziz Müslümanlar,
Hz. Muhammed’i (s.a.) sevmemek mümkün mü? Çünkü O, rahmet pınarlarının kaynağı, sevgi çağlayanlarının menbaı, şefkat nehirlerinin özüdür. Eteğine tutunup, getirdiği aydınlık yola giren putperestler, caniler, insan hakkı kıyıcıları, zorbalar, zulmetmek sanatları olan insan avcıları, O’nun elinde hakkı tanıdıktan sonra, her birisi meleklerin kıskandığı altın insanlar oluvermişlerdir. Öz evladını acımadan diri diri kumlara gömenler, farkına varmadan ölümüne sebep olduğu karıncanın başında, ağıt eder hale gelmişlerdir. Zira O, hayatına kastetmekten çekinmeyen, en ağır maddi-manevi ambargolar uygulayan, öz yurdundan sürgünlere gönderen, ordular toplayıp kendisini yok etmeye gelen, kısacası dünyayı dar eden, din ve can düşmanlarına karşı hep merhametle yaklaşmış, ne kadar azılı olursa olsun, onları affetme yolunu tutmuştur. O’nun bu hasleti, O’na inanan ashabı ve ümmeti için de değişmez sıfat olmuştur. Zaten Rabbimizin Kur’an’ında da “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya Suresi:107) buyurduğu gibi, Rahmet Peygamberine ve o Peygambere, ashap ve ümmet olan hayırlı insanlara da bu yakışırdı.
Muhterem kardeşlerim,
14 asırdan bu tarafa gerek ashabı, gerekse O’na gıyabında iman eden ümmeti, O’nu kalplerinin en mutena köşesinde en derin sevgi ve muhabbetle yaşatagelmişlerdir. Ashab-ı kirama bakıyoruz: O’nu Mallarına, canlarına, kendi öz evlat ve ailelerine tercih ediyorlardı. Özvatanlarını O’nunla beraber olmak için terkediyorlar, Medine’de O’nun ayağına diken batmasındansa kendi canlarının feda olmasına razı oluyorlar, O’na düşman olan öz baba-ana ve kardeşlerini terkediyorlardı. Rasulullah’ı sevme konusunda, o altın çağın insanları sahabe-i kiram Hz.leri, üzerlerine düşen görevi hakkıyla yerine getirme şerefinin tartışmasız sahipleridir. Günümüze gelinceye kadar her çağda, Peygamber âşıkları, aşklarını her fırsatta ilan etmişler, onlar da ashab-ı kiramın yolundan yürümüşlerdir. Hatta O’nun kabrinin bulunduğu yöne doğru ayak uzatmanın, kabri başında yüksek sesle konuşmanın edepsizlik olduğuna inanarak, uzaktan da olsa O’na karşı yapılacak saygısızlığı affetmemişler ve anında uyarmışlardır: “Sakın Terk-i edepten kuy-i mahbu-u hüdadır bu; Nazargah-ı ilahidir, makam-ı Mustafadır bu” Hal-i hazırda O’na inanan ümmetleri olarak biz de O’nu severiz. Yoluna can feda ederiz. İnanırız ki O, bizi bizim Onu sevdiğimizden daha çok sever. Çünkü O, Kur’an’da da ifadesini bulduğu gibi, ümmetlerine pek düşkündür. (Tevbe Suresi: 128)
Aziz kardeşlerim,
Hutbemizi bir dua ile bitirelim: Peygamberimiz Efendimiz Cenab-ı Hakk’a sevgisini izhar ederken Şöyle dua ediyordu: “Allahım! Sana duyduğum sevgiyi, kendi canımdan, aile bireylerimden ve serin sudan daha sevimli yap.” (Tirmizî, daavât, 72) Biz de aynı dua ile hem Rabbimizi hem de Peygamberimizi sevdiğimizi ilan ediyoruz: “Ya Rabbi Sana ve Rasul-ü Ekremin Hz. Muhammed (as)’a duyduğumuz sevgiyi. Kendi canımızdan, aile bireylerimizden ve her türlü dünya nimetlerinden daha sevimli eyle..!”
IGMG İrşad Başkanlığı