CUMA HUTBESİ
Hutbe – Cami ve cemaat şuuru
14 Temmuz 2006Muhterem Müslümanlar,
Cami toplayıcı, toplayan, kaplayan, Müslümanların ibadet gayesiyle toplandıkları yer, ma’bed, anlamlarına gelen bir kelimedir. “Mescid=secde edilen yer” kelimesi de aynı anlama gelir. Aslında içinde Allah’a ibadet edilen her yere mescid denilmiştir. Ancak Osmanlılar sultanlar tarafından yaptırılan camilere “salâtin câmi“, vezirler ve diğer insanlar tarafından yaptırılanlara, yaptıranın adına izafeten “Falancanın câmii“, içinde Cuma namazı kılınmayan daha küçük olanlara da “mescid” demişlerdir. Kur’an-ı Kerim’imizin bildirdiğine göre insanların tümü için yapılan ilk ma’bed Mekke’de bulunan Kâbe’dir: “Şüphesiz âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev Mekke’deki Kâbe’dir. Orada apaçık nişaneler ve İbrâhim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur.” (Âli İmrân, 96-97) Hz. Peygamber (as)’in bildirdiğine göre de Kâbe’den sonra, Mescid-i Aksa bina edilmiştir. (Buhârî, Enbiya, 40) İslâm’ın ilk yıllarında müşrikler, İslâm’ı seçen zayıf ve desteksiz Müslümanları dinlerinden döndürmek ve yeniden kendi küfür düzenlerine ve putlarına ibadet ettirmek için onlara korkunç işkenceler yapıyorlardı. Hatta onlar Müslümanlıklarını gizlemek zorunda kalıyorlardı. Diğer Müslümanlar, zaman zaman namazlarını Harem-i Şerif’te kılıyorlardı. Ama bu garip ve cefakâr Müslümanlar, Harem’de namaz kılamıyorlardı. Onun için de Ka’benin dışında şahıslara ait mescidler belirlenmişti. Erkam b. Ebi’l-Erkam’ın, Ammar b. Yâsir’in ve Hz. Ebû Bekr es-Sıddık (ra)ların evleri bu evlerden bazılarıdır. İslâm’da Hz. Peygamber’in umuma açık olarak ashabı ile birlikte namaz kıldığı ilk mescid, Hicret esnasında inşa edilen Kubâ’ Camiidir. Hicret’ten sonra Hz. Peygamber Medine-i Münevvere’de Mescid-i Nebevî’yi inşa etti. Bu iki mescidin inşasında Hz. Peygamber ashabı ile birlikte bir işçi gibi çalıştı. Daha sonra Medine-i Münevvere’de dokuz mescid daha inşa edildi.
Muhterem kardeşlerim,
İlk inşa edilen bu camiler çok önemli fonksiyonlar icra ediyorlardı. Bu fonksiyonlar, ibadethane, yönetim merkezi, ilim ve kültür merkezi olarak ifade edilebilir. Esas itibariyle mescidler içinde ibadet edilmek üzere inşa edilmişler, bu itibarla kudsiyet kazanmışlar ve “Allah’ın evi” adını almışlardır. Kur’an’ımız, bunu şu şekilde haber veriyor: “Şüphesiz mescitler, Allah’ındır. O halde Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin“ (Cin Suresi: 18) Dinimiz, toplu olarak ibadet yapmayı teşvik etmiştir. Cemaatle kılınan namaz, yalnız kılınan namazdan 27 derece daha üstün tutulmuştur. Camiler, mabed olmanın yanında yönetim merkezi olarak, başta Peygamberimiz (as) olmak üzere ilk dönemlerde, devletin idare merkezi özelliği taşımakta idi. Elçiler orada karşılanır, Bazen orada misafir edilir, dâvâlara orada bakılırdı. Camiler, halkın birbirleriyle ve devletle kaynaştığı bir yer durumundaydı. İlk Osmanlı camileri de bir devlet merkezi olarak plânlanmış ve bu görev için kullanılmışlardı.
Camilerin temel fonksiyonlarından biri de ilim ve kültür merkezi olmalarıdır. Hiç bir din İslâm Dini kadar ilme önem vermemiştir. Kendisinin “muallim” olarak gönderildiğini ifade eden, Hz. Peygamber (s.a.s), Mescid-i Nebevî’deki “Suffe Okulu” ile üniversitelerin ilk temelini atmıştır.
Muhterem kardeşlerim,
Eski camilerimiz, yukarda işaret edilen fonksiyonlarının yanında asıl bir başka görev daha ifa ediyordu ki, bu görev, aynı şeylere inanan, aynı değerleri paylaşan insanların, bir binayı ayakta tutan yapı taşları gibi bir cemaat şuuru ile hareket etmeleri idi. Yani camiler haddizatında Müslümanlara cemaat olma şuurunu kazandıran okullardı. Her biri birer yıldız ve insanlığın hidayete kavuşmasına sebep olan, yeryüzünde zulmü yok ederek, adaleti sağlayan Altın Nesil Sahabe-i kiram, Peygamber camiinde ilim ve irfanını tamamlamış güzel insanlardı. Gel gör ki, zamanımız camileri, tarihi misyonunun büyük bir kısmını kaybetmiş, sadece belli bazı dini ibadetleri eda edecek bir mekân olarak hizmet verir hale gelmişlerdir. Hâlbuki İslam’ın o dünyayı aydınlatan ilim ve irfanı dünyaya camilerden yayılmıştı. Avrupa camileri biraz daha İslam’ın ilk dönemi camilerine benziyor ama bunu yeterli bulmuyoruz. Çünkü camilerimizde alınan dersler, bize cemaat olma şuurunu kazandırdığı ve yeniden İslam’ın insanlığı melekler safına ulaştırdığı mesut güne kavuşursak ancak o zaman camilerimiz asli kimliklerine dönmüş olacaklardır. Camiler dolusu cemaat şuuruyla hareket eden müminler olmayı dileyerek bir hadis-i şerifle hutbemize son verelim. Peygamber Efendimiz (as) buyuruyor ki: “Bir kişi, Allah’ın farzlarından birini eda etmek üzere evinde güzelce temizlenir ve camiye giderse, onun attığı adımlardan biri günahlarının silinmesine, diğeri de onun derecesinin yükselmesine vesile olur“ (Riyazu’s-Salihin, c. 2, shf. 380, H.No: 1058)
IGMG İrşad Başkanlığı