CUMA HUTBESİ
Hutbe – İmtihanı kazanmak
01 Aralık 2006Aziz ve muhterem Müslümanlar,
mükemmel bir plana göre yaratılan ve muhteşem bir ahenkle işleyen kainatta, her şeyin bir işlevi olduğunu, tüm varlıkların, insanın faydasına sunulduğunu görüyoruz. Bu olgunun doğal bir neticesi olarak, yaratıklar arasında seçkin bir yeri olan; akıl, fikir ve üstün kabiliyetlerle donatılan insanın yaratılışında elbetteki bir hikmet, bir gaye vardır. İnsanın dünyaya getirilişindeki gaye, yalnız yemek-içmek ve bu dünyanın geçici zevklerinden tatmin olmak değildir.
Allah-u Teala, insan ve kul olarak yaratılışımızın sebebini, dünyaya gelişimizin gaye ve hikmetini bize ilahi vahyi ile haber vermiştir. Bu münasebetle Yüce Allah, insanlık tarihi boyunca uyarıcı olarak Peygamberler göndermiş ve Peygamberleri vasıtasıyla insanlığı kendisine imana davet etmiştir. Kimi zaman insanlar, dünyanın safahatına daldıkları için, ilahi mesajı duymak istememişler, hatta ilahi mesaja ve bu mesajı iletenlere kafa tutmuşlardır. Sebe’ Suresinde bu manzara şöyle anlatılmaktadır:
“Nitekim ne zaman bir topluma uyarıcı gönderdiysek, toplumun safahata dalmış olan (ahlaki bir endişe taşımayan) kesimi, “(Sahip olduğunuzu iddia ettiğiniz) mesajınızın hak olduğunu inkar ediyoruz” derler ve eklerler, “Servet ve soy olarak biz sizden daha güçlüyüz, ve (bu gücümüz sayesinde) azaba uğratılmayacağız.”
De ki: “Rabbim dilediğine bol rızık verir, (dilediğine) az: fakat insanların çoğu (Allah’ın yol ve yöntemlerini) anlamazlar”.”Sizi bize yaklaştıracak olan, ne zenginliğiniz, ne de çocuklarınızdır: yalnızca iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar (Bize yakın olabilirler); bu gibileri, yaptıklarından dolayı çeşit çeşit ödüller beklemektedir ve onlar (cennet) köşklerinde (huzur ve güven içinde) yaşayacaklardır.” “Mesajlarımızı etkisiz kılmak için çaba gösterenler ise azapla yüzyüze geleceklerdir.” (Sebe’ Suresi, 34-38)
Aziz Müslümanlar,
güç ve kuvvet, ancak, yüce ve büyük olan Allah’ındır. O bizden kendisine kul olmamızı ve yalnız kendisine ibadet etmemizi istiyor. Allah’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yok; ruhumuzun manevi gıdası olması itibarı ile, bizim, O’na kulluk görevlerimizi yerine getirme zorunluluğumuz var. İbadet, imanın olgunlaşmasını ve güçlenmesini; kalpte Allah sevgisi ve saygısının yerleşip gelişmesini sağlar; ruhu güzelleştirir, kişiyi iyi olmayan düşüncelerden uzaklaştırır, günah kirlerinden arındırır, hâsılı Allah’a ihlâs ve samimiyetle yapılan ibadet, mü’mini ahlaken olgunlaştırır. Ahlaken güzelleşen mü’min, böylece, dünya ve ahirette hüsran ve azaptan kurtulur, ebedi mutluluk yurdu olan Cennet nimetlerine kavuşur.
Asr Suresinde bu hakikatler şöyle haber verilmektedir:”Asra (zamana) yemin olsun! (zamanın akıp gidişini düşünün)Gerçek şu ki, insan ziyandadır. Ancak, iman edip, (Allah’ın koyduğu kurallar çerçevesinde) yararlı işler yapanlar ve birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler (zararda olmayacaklardır)”
Aziz Müslümanlar!
Zaman hızla akıp gidiyor. Bizden önce gelenler geçtiler ve gittiler. Şimdi sıra bizde. Biz de geçip gidiyoruz. Eğer, kişi kendini Allah’ın rızası istikametinde, iman, ibadet ve güzel işlerle güzelleştirdi ise, gidilecek yer, ebedi mutluluk yurdu olan Cennet’tir. Yok, eğer, kişi kendini yalan, haram ve adaletsizlikler ile çirkinleştirdi ise, böyle olanların gidecekleri mekân, ıslah ve terbiye alanı olan Cehennemdir.
Ne mutlu her anını Allah’ın istediği gibi geçiren samimi mü’minlere… Allah cümlemizi imtihanı kazananlardan eylesin…
IGMG İrşad Başkanlığı