Cemiyet Haberleri
Almanya Müslümanlarının kurumsallaşması ile ilgili ilk toplantı Kerpen’de yapıldı
14 Ocak 2010
Toplantının açılış konuşmasında IGMG Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü Müslüman dini cemaatlerden beklentilerin her geçen gün artış gösterdiğini kaydetti.
Üçüncü, eyaletlerdeki şuralar, çatı kuruluşları ve federal çapta koordinasyon yapılanmalarının oluşturulması gibi gelişmelerin, devletin öncülük ettiği yuvarlak masa toplantıları ve İslam konferansına katılımların ve de İslam din dersleri gibi konuların, geçtiğimiz yıllarda hiç olmadığı kadar, Almanya'daki Müslüman dini cemaatlerin ilgili yerlerde resmi temsillerini gerektirdiğini belirtti.
Üçüncü, bu noktada olası problemli alanların ve sorunların, şimdiye kadar İslami yaşamın kurumsallaşması ve Almanya'daki toplumsal yaşama eşit manada katılım açısından tartışılmadığı veya hiç bahsinin dahi geçmediğini söyledi.
Eyalet veya bölge dernekleri bazında konuların çeşitliliği ve içinde bulunulan farklı koşullar nedeniyle, önümüzdeki problemlere yönelik ortak bir diyalog ortamının gerekli olduğunun altını çizen Üçüncü, bu nedenle “Müslümanların kurumsallaşmasının geleceği” konulu bu özel toplantı serisinin ilkine, alanında aktif arkadaşların davet edildiğini ifade etti.
Üçüncü ayrıca yapılan bu özel toplantıların süreklilik arz edeceği ve bu toplantılarda bir yandan pratik alanda edinilen tecrübeler paylaşılırken, diğer yandan gelecek için gerekli olan teorik altyapının oluşturulacağını vurguladı.
Daha sonra söz alan Bekir Altaş sunumunda “devlet ve kilise ilişkilerinin tarihi gelişimine” değindi. Altaş, devletin dini tarafsızlığının Avrupa'daki reform hareketleri ve din savaşlarının bir neticesi olduğunu ortaya koydu. Reformasyonun aslında dini birliği zedelediğini, din özgürlüğü getirmek yerine yalnızca dini düalizmi getirdiğini belirtti.
Altaş ayrıca Almanya'da tarafsızlık ve din özgürlüğü konularında açıklamalarda bulunarak, bunların 19. yüzyıldan itibaren gösterdikleri gelişimlere değindi. Almanya'daki Devlet Kilise Hukuku/Din Anayasa Hukuku dinamiklerine işaret eden Altaş, bu bağlamda dini cemaatlerin kamu yaşamına katılımları yönünde imkân ve isteklerini dikkate alan yeni din anayasa hukuku sistemi oluşturulması taleplerine dikkatleri çekti.
Mustafa Yeneroğlu ise sunumunda “Müslüman bir dini cemaatin özellikleri ve görevlerine” değindi. Bu kavram üzerinde özellikle Müslümanlar arasında yanlış anlaşılmaların olduğuna işaret eden Yeneroğlu, dini cemaat olarak hukuki tanınma düşüncesinin yanlış olduğunu söyledi. Yeneroğlu bu karışıklığın sebebinin Alman hukukunda “dini cemaat” kavramından anlaşılması gerekenin ne olduğu ve bir grubun dini cemaat olarak değerlendirilebilmesi için hangi şartları yerine getirmesi gerektiğinin tespit edilmemesi olarak gösterilebileceğini belirtti.
Buna göre bir dini cemaat üç özelliği bünyesinde barındırır: dini bir mutabakat, bu mutabakat temelinde birlik oluşturma ve bu mutabakatı toplumsa alanda gerçekleştirmeyi onaylama. Dini cemaat mensuplarının hepsinin aynı mezhebe/dine mensup olmaları gerekmez. Demokratik bir içyapı da kendi davranış biçimini tayin hakkı nedeniyle talep edilemez.
Yeneroğlu çatı kuruluşlarının dini cemaat olup olamayacağı sorusunun cevabının ise Federal İdare Mahkemesi'nin (BVerwG) 23.02.2005 tarihli kararında yattığını belirtti. Buna göre birliğin en alt tabakası gerçek kişilerden oluşuyorsa bir çatı kuruluşu da dini cemaat olabilir. Kapsamlı dini tahakkukun gerekliliği çatı kuruluşu katmanında da geçerlidir. BVerwG tarafından geliştirilen kriterler genel olarak değil, aksine yalnızca dini cemaatlerin kendini kavrayışı ve buradan yola çıkarak dini yaşamın konumlandırılması olarak tartışılabilir.
Yeneroğlu, Federal İdare Mahkemesi'nin (BVerwG) kriterlerini IGMG'ye uyarlayarak, IGMG'nin açık bir şekilde dini cemaat olduğunu belirtti. Yeneroğlu son olarak devlet ile işbirliği sorununa değinerek, farklı işbirliği imkânları ile bu imkânların koşulları ve neticelerinden bahsetti.
Abdulgani Engin Karahan “Bugün pratikte kurumsallaşma” konulu sunumunda farklı eyaletlerdeki inisiyatifleri ele alarak, bunların Yeneroğlu'nun saydığı kriterlere uygunluğunu sınadı. Eyaletlerde, dini cemaat olduğu iddiasında birçok inisiyatifin bulunduğunu belirten Karahan, bu inisiyatiflerin tüzükleri, görevleri, hedefleri ve ortaya koyduğu faaliyetleri bakımından gerçekten dini bir cemaatin koşullarını gerçekleştirip gerçekleştirmediklerini inceledi.
Karahan bu noktada dini cemaatlerin yalnızca pratik nedenlerle değil, aynı zamanda düşünsel nedenlerle işbirliği içerisinde olması gerektiğini vurguladı. Özellikle dini cemaatin varlığı bağlamında ortaya çıkan çoğu alanda uzlaşımsal çözümlerin gerekliliğinin altını çizdi. Aksi halde düşünülmeden atılan adımların diğer eyaletler ve özellikle Almanya'da yaşayan Müslümanların geleceği açısından ciddi sonuçlar doğurabileceğini belirtti.
Karahan ayrıca Müslümanların kurumsallaşmasında bugüne kadar ortaya çıkan eksikliklere değindi. Bu alandaki aktörlerin sürekli olarak bu konularla meşgul olmak zorunda olmalarına rağmen, çoğu zaman dini anayasa hukuku ve gelişimi üzerine esaslı bir bilgi eksikliği olduğunu belirten Karahan, toplum içerisinde sekülerizm, laiklik ve dinin yeri sorununun yeterli derecede araştırılmadığı ve tartışılmadığını ifade etti.
Zorlukların yalnızca Müslüman kesim tarafından kaynaklanmadığı, politika ve yönetim tarafından da başarılı bir kurumsallaşmayı zorlaştıran düşünce ve tavırların sergilendiğine işaret eden Karahan, politika sahasında Müslüman cemaatleri kendi kimlikleriyle kabul etme konusunda politik isteksizliğin olduğunu belirtti. Bazı eyalet yönetimlerinin hukuken dini cemaat olarak “tanınmaları” için ne kanunen ne de mahkeme kararıyla öngörülmeyen bazı şartlarda ısrarcı olduklarını söyleyen Karahan, bazı eğitim bakanlıklarının da devlet ve kilise ayrımına rağmen Hristiyan yönetim idaresini aşamadıkları intibasını bıraktıklarını belirtti. (yza)