BASIN AÇIKLAMASI
Almanya Başbakanı’nın entegrasyon anlayışını memnuniyetle karşılayan IGMG, bu anlayışın uygulamaya konulmasını istedi
31 Mart 2010IGMG Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü Almanya Başbakanı Merkel'in entegrasyon ile ilgi yaptığı son açıklamayı olumlu olarak değerlendirdi. “Başbakan Sayın Angela Merkel'in entegrasyon politikası anlayışını memnuniyetle karşılıyoruz. Fakat, aynı zamanda Sayın Merkel ile kendi İçişleri Bakanı'nın görüşleri arasında önemli farklılıkların bulunduğunu da tespit etmiş bulunuyoruz” şeklinde konuşan İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü, hükümetin entegrasyon politikasının daha iyi koordine edilmesi gerektiğini belirtti.
Üçüncü, Almanya Başbakanı Merkel'in Türkiye seyahati öncesinde yaptığı açıklamada, Almanya'daki entegrasyon meselesiyle ilgili dile getirdiği şu düşüncelerine dikkat çekti: “Biz entegrasyon denilince asimilasyon yahut insanların memleketlerinden vazgeçmelerini anlamıyoruz. Aksine, bir çok nesildir ülkemizde yaşayan insanların bu ülkeye entegre olmalarını istiyoruz – yani , toplumsal başarıya, iş hayatına ve aile hayatına katılımlarını bekliyoruz. Bu tabiî ki Alman dilinin öğrenilmesi ve Alman yasalarına riayet edilmesi anlamlarına geliyor“.
Üçüncü konuyla alakalı olarak: “Bu ifade her ne kadar da, Türk göçmenlerin Almanca öğrendiğinden ve Alman yasalarına riayet ettiklerinden şüphe ediyor olsa da entegrasyonun en önemli hususu olan katılımın önemine işaret etmektedir. Bu da, göçmenlerin entegrasyon politikalarının uygulanmasında maalesef sürekli olarak eksikliğini duydukları bir husustur” dedi.
Üçüncü şöyle devam etti: “Entegrasyon, hiç şüphesiz dil yeterliliğini gerektiriyor. Ancak en güzel Almanca konuşan göçmenler dahi toplumsal yaşam ve başarıya katılım konusunda imkân bulma ve kabul görme eksikliğini yaşıyor. Entegrasyon politikası ancak, kabul görme konusunda siyasî adımların atılması ve toplumsal yaşama katılımın önündeki engellerin kaldırılmasıyla başarıya ulaşabilir. Ancak bu sayede hem çoğunluk toplumu hem de göçmenler, kendilerini bir bütün olarak tanımlayabileceklerdir. Ancak Sayın Merkel'in ortaya koyduğu anlayışın aksine, iç politikada önceden beri bir dışlama ve asimilasyon politikası güdülüyor ve toplumun heterojen olmasının toplumsal birliktelik için bir tehlike unsuru olduğu önkoşuluyla hareket ediliyor. Kültürel farklılıklar reddedilerek göçmenlerin muallâk bir “öncü kültürle” aynîleşmeleri talep ediliyor. Bu anlayış sadece Almanya İslam Konferası'nın temelini oluşturmuyor. Bunun dışında ''dini ve kültürel kimliğin güçlendirilmesi ve Alman toplumuna asimilasyondan korunmaya yönelik çabalar'' bir tehlike olarak tanımlanıyor” şeklinde konuştu.
Federal İçişleri Bakanı De Maizière ise islami kuruluş temsilcilerini sadece anayasa ile yetinmeyerek “değerleri” bizzat yaşamaya çağırmıştı. Bunu yaparken de İslam'ı “öteki” olarak belirlemiş ve çoğunluk toplumu için de, “İslam'a mensup olmayan ve toplumumuzun çoğunluğunu oluşturan Hristiyan- Yahudi- Batı geleneğine sahip bizler, İslam'ın, aydınlanmış İslam'ın Almanya'da evinde olduğunu, hoş karşılamaya alışmalıyız“ ifadelerini kullanmıştı.
Üçüncü bununla ilgili olarak da, “Kullanılan söylem entegrasyonun yararına değildir. Artık değişmesi mümkün olmayan bir duruma alışmak zorunda olmanın, benimseme veya kabul görme ile ilgisi yoktur” şeklinde konuştu. Üçüncü son olarak: “Bu açıdan bakıldığında Sayın Merkel, farklı bir muameleye değil, aksine, normal ve doğal bir muameleye tabi olmak isteyen göçmenlerin dilinden konuşmaktadır. Katılım ve iştirak bunun temel şartlarındandır,” dedi.
Bkz.: http://www.igmg.de/tr/haberler/yazi/2010/03/16/oezet-almanya-islam-konferansi-muesluemanlara-yoenelik-hegemonyal-tartismalarin-bir-araci-mi.html Federal Anayasayı Koruma Dairesi raporu 2008, s. 178